Batılı okuyucu ve araştırmacıların büyük kısmı için “cadı avı” denilince akla hemen, erken modern dönemde Batı, Orta ve Kuzey Avrupa’yı kasıp kavuran, oradan da Amerika’daki kolonilere sıçrayan mezalim gelir. Son 20 yıl zarfında Avrupa ve Kuzey Amerika’daki cadı avlarına yönelik akademik ilgide deyiş yerindeyse bir patlama yaşandı. Bunun sonucunda ortaya çıkan zengin literatür, konu hakkındaki mevcut (ve genellikle sansasyonel) çerçeveye meydan okudu.
Bugün artık biliyoruz ki, 1970’lerin radikal feministlerinin, yaşananları, kurban sayısı milyonları bulan bir “kadın katliamı” olarak sunmaları gerçeği çarpıtıyordu; çünkü 300 yıl boyunca Avrupa’da katledilenlerin sayısı ancak on binlerle ifade edilebilirdi. Bu süreçte kadın düşmanlığı göze çarpıyor olsa da baskın unsur değildi. Kurbanların yüzde 25’i erkekti, hatta erkekler bazı yerlerde (İzlanda, Estonya, Normandiya) çoğunluğu oluşturuyordu. Yine yoksul ve dışlanmış kesimlerin, kadın erkek fark etmeksizin cadılık suçlamaları için biçilmiş kaftan olduğu iddiası da çoğu kez geçerli görünmüyor. “Geniş kapsamlı cadı avları süresince kurbanların sosyal profilleri kati surette değişti” diye yazıyor Saarland Üniversitesi’nden Wolfgang Behringer, Witches and Witch-Hunts (Cadılar ve Cadı Avları) adlı kitabında. Ona göre bu değişim “kırsal kesimden gelen fakirleşmiş yaşlı dullardan”, “şehirli zengin ev kadınlarına ve onların kocalarına” doğru gerçekleşti. Almanya’daki pek çok vakada, cadılığa karşı yürütülen katliamlar “en zengin vatandaşları, ruhbanları, soyluları ve devlet görevlilerini”, yani “erkek yönetici elitini” silip süpürmüştü.
Şimdiye kadar konuyla alakalı bilmediğimiz bir husus, erken modern dönemdeki bu cadı avlarının, antik çağlarda başlayıp günümüze uzanan dünya tarihinin geniş yelpazesi içerisinde nereye oturduğuydu. Böylesi kapsamlı bir değerlendirmeyi Profesör Behringer kendisine hedef olarak seçmiş. Kitabında bu hedefine ulaşmış görünüyor; soykırım araştırmacılarının ve öğrencilerin ilgisini fazlasıyla hak ediyor.
Daha kitabının başında beklentilerimize meydan okuyor. Söze yüzyıllar öncesinin Avrupa’sıyla başlamak yerine, Güney Afrika’da apartheid döneminin sonlarında yaşanan bir anekdotu aktarıyor: “Eldeki kaynakların gösterdiğine göre, cadılıkla uğraştığı suçlamasıyla 20. yüzyılın ikinci yarısında öldürülen insan sayısı, aynı suçlamayla tarihin diğer dönemlerinin çoğunda öldürülenden daha fazla.” Behringer insanlığın binlerce yıllık tarihine göz gezdiriyor ve “sadece cadılığa dair inancın değil, cadı avı uygulamasının da evrensel bir fenomen olduğuna dair” Afrika’dan, Asya’dan ve Amerika’dan deliller getiriyor. Genel okuyucu, Behringer’in Avrupa’nın yüzlerce yıllık tarihi içinden temin ettiği on yıllarca süren cadı avlarına dair verdiği karmaşık detaylardan bunalabilir. Avrupa’da devlet oluşumunun bu erken aşamasında, siyasî otoritenin çakışan katmanlarının da karışıklığı kaçınılmaz bir şekilde arttırdığını belirtmeliyiz.
Devamı Derin Tarih Kasim Sayısında…