Ecdadımız çadırlarını sırtlanların geçit yerine kurmuş, ne çare? Bu sözler Sultan II. Abdülhamid’in feryadı olarak kulaklarımızda çınlamaya devam ediyordu ki, bir yatsı vakti baktık, twitter yanıyor. Köprüleri kapatmışlar… Ankara’da MİT’e bomba yağıyormuş… Havaalanları uçuşa kapatılmış…
Nicedir sıcak darbe görmemiş bir dönemin evlatları önce şaşırdı, neler olduğunu anladı mı, tam bilinmez ama Cumhurbaşkanı’nı ekranlarda aradı gözleri. Nihayet CNN Türk’te bulunca da çağrısını emir telakki etti, sokaklara fırladı. Bu yazının yazıldığı dakikalarda demokrasi nöbeti devam ediyordu ve fakir de yazıyı bitirip nöbetteki yerini alacak.
Böylece başlayan ama kanlı biten bir darbe kalkışmasını yaşamış bir toplumun yaşadıklarını unutmaması, kayda geçirmesi ve ortak hafızaya nakşetmesi en büyük görevlerimizden. Şimdiye kadar yakın veya uzak ama hep geçmiş zamanlardan söz ettik. Ama durum değişti. Artık yazılan tarih yok, yapılan tarih vardı.
Dergi olarak bu tarihi yapanlara, yaparken şehid ve gazi olanlara saygımız gereği bu şanlı direnişi, bu millî irade şahlanışını, bu “yeniden millî mücadele”- yi özel bir sayıyla ebedileştirmek boynumuzun borcuydu.
Kısıklı’daki demokrasi nöbetinde bir pankart dikkatimi çekmişti: “Ya tarih yazarız ya da tarih oluruz!” Biz de tarih olmamak için kanlarıyla tarih yazanlara adıyoruz sayımızı. Gazanız mübarek olsun! Sizi unutmayacağız. YA TARIH YAZARIZ YA DA TARIH OLURUZ!
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni