Acı haberi aldığımızda takvimler Ramazan-ı Şerif’in ilk gününü gösteriyordu. Hastanede yoğun bakımdaydı gerçi ama iyileşeceğinden her daim ümitliydik. “Kadir Mısıroğlu vefat etti” haberine gözlerimi ve aklımı uyuşturmadan inanmam bu yüzden kabil olmadı.
Kafasında gel-gitler yoktu.
Fikir ve kanaatlerinde son derece netti.
İslama dost olanlar onun dostu, düşman olanlar ise düşmanıydı.
Sevdiğini canı gibi sever, sevmediğinden ölümüne nefret ederdi.
Yakın tarihteki hadiseleri onun kadar zihninde diri tutan, bağlantıları onun kadar iyi kuran ikinci bir kişiye rastlamadım.
Nutuk’u ve Lozan zabıtlarını (ve daha pek çok tarihî eseri) Osmanlıcalarından okuyup değerlendiren son kalemdi. Sadece tarih yazdığı için hapse atılmış, bu millete tarihini hatalardan arındırarak anlatmanın bedelini fazlasıyla ödemişti.
Dergimize ve şahsıma açılan davayı tezekkür etmek için yanına gittiğimde ilk sözü “Senin davan benim davam demektir” olmuştu. İlk tanıştığımızda Osmanlı Tarihi adlı kitabını “Aziz dava arkadaşım” diye imzalamıştı.
Ne yazık… Dava adamları birer birer firar ediyor dünyamızdan.
Haddizatında davasız kalmak, en büyük cezadır milletin evlatlarına.
Nasıl yaparız da onların damarlarına dava şuurunu diriltici bir iksir gibi zerkederiz?
Tarihle bir ömür boyu uğraşması da diyar diyar gezip intibah konferansları vermesi de hepimizin uyanmasında hisse sahibi olan Sebil mecmuası ve yayınlarını ısrarla çıkarması da bundandı.
Aksi halde yaşarken ölüyordu gençler.
Kendisine yapılan hücum, sataşma ve tarizler de “mezardan gelen sesler” değil miydi?
Kadir Mısıroğlu hakkında bir dosya yapmak Derin Tarih’in aslî vazifelerinden birini ifâ etmek demek. Sevenleri olabileceği gibi kızanlar da olabilir. Ancak sevmenin veya kızmanın ötesinde ne yaptığını anlamaya çalışmak gerekmez mi? Biz de bunu yapmaya çalıştık.
Üstadın ahirete irtihalinin ardından yükümüzün ağırlaştığını hissediyor ve daha çok çalışmak gerektiğine inanıyoruz.
İnşallah bu meşale yere düşmeyecek… Bu tekerlek tümseklerde takılıp kalmayacaktır…
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.
Yeni sayılarda buluşmak ümidiyle…
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni