Son yıllarda dilimize musallat olan terimlerden biri de “misyon” oldu. İslamiyetle ilgili bir meseleden bahsederken bile “misyonumuz” diyebiliyoruz kekelemeden. Oysa bu kekre terimin bize yabancı, hatta düşman bir yapının ismine kaynaklık ettiğini bilmiyoruz.
Misyoner, Latince “göndermek” kelimesinden geliyor ki, Hıristiyanlığı yaymak üzere ya sapıtmış toplulukları geri kazanmak veya Hıristiyanlığın hakikatini idrak edebilecek seviyeye gelememiş “geri” toplulukları medenileştirmek, onlara İncil’in, daha doğrusu Kitab-ı Mukaddes’in ışığını ulaştırmak için gönderilen hizmetkâr demektir.
Victoria döneminin ünlü İngiliz kâşifi diye bildiğimiz ve okullarımızda hayatını okumayı tavsiye ettiğimiz David Livingstone’un Nil nehrinin kaynağını keşif serüveninin esasında bir Hıristiyanlaştırma misyonunun perdesi olduğunun çoğumuz farkında değiliz. Olmadığımız için de Avrupa tarihini saf saf, bir masal kitabı gibi okur ve okuturuz.
Oysa misyonerlik veya silahsız Hıristiyanlaştırma faaliyetinin tam göbeğinde biz vardık ve maruz kaldığımız operasyonların etkisi hayatımızda hâlâ sürüyor. Hıristiyanlaştırma faaliyetleri hız kesmiş değil.
O zaman toplumu hâlâ güncel olan ve hayatımızı etkileyen bu tehlikeden haberdar etmek hepimizin görevi olmalı. Kim dost, kim düşman, iyi bilmeliyiz. Bu hayâsız sırtlanların etrafında pusuya yattığı bir ülkede yaşamanın ne denli ağır bir bedeli olduğunu 15 Temmuz FETÖ işgal girişiminde bizzat müşahede ettik.
Müteyakkız olmalıyız, amenna ama bilgisiz teyakkuz olmaz. Elinizdeki sayıda Misyonerliği kapak dosyası yapmamız bu teyakkuz ve intibahta, millî uyanışta bizim de bir tutam tuzumuz olsun diyedir.
Dolu dolu bir sayı daha önünüzde.
Yalnız güçlü ve ilginç yazılarıyla öne çıkan ana dosyamızdan bahsetmiyorum, tadına doyamayacağınız Kenize Murad söyleşisinden tutun da Vedat Bilgin, James Gelvin, Semavi Eyice, Avi Shlaim, Mustafa Özel ve daha pek çok kalburüstü kalemin ilginç yazıları ile sizleri baş başa bırakıyor, hayırla kalın diyoruz.
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni