Rahmetli Necmettin Erbakan’ı rahmet ve hasretle yad ederken Millî Nizam Partisi’nin 1970 yılının 8 Şubat’ında yapılan kongresinde söylediği o som altın değerindeki cümleyi hatırlamadan edemem:
“Asıl kurucularımız Sultan Fatih hazretleri, Akşemseddin hazretleri, Sultan Yıldırım hazretleri, Sultan Murad, Ulubatlı Hasan, Nizamülmülk, Sultan Yavuz, Orhan Gazi, Alparslan, Melikşah, Kılıç Arslan ve Sultan Hamid hazretleridir.” Ve ne zaman içime bir umutsuzluk tohumu düşer gibi olsa zihin arşivimi açar, bu cümleyi yeniden okurum. Sesimi Erbakan’ınkiyle birleştirerek söyleyeyim: Biz de aynı soyağacından geliyoruz. Malum, 7 Mayıs’tan beri alçakça bir linç kampanyası yaşadık. Önce TV programından bir şey tutturmaya çalıştılar ama Yavuz Bahadıroğlu ve bendeniz hakkında Basın Savcısı takipsizlik kararı verdi. Buradan bir şey tutturamayacaklarını görenler bu defa dergimizi toplatma kararı aldırdılar. Latife Hanım’ın bir mektubunu yayınladık diye hakkımızda iddianame düzenlendi. Mahkememiz Eylül ayında başlayacak.
Peki kimi yargılayacaklar? Beni değil, Latife Hanım’ı.
Yargılanan ne? Latife Hanım’ın 91 yıl önce yayınlanmış bir mektubu. Neyle yargılayacaklar? Menderes’in 66 yıl önce çıkardığı 5816 sayılı kanunla. Bu dünyada eşi menendi olmayan kanun er veya geç kaldırılacak veya değiştirilecek. Lakin ağına yeni kurbanlar düşürmeye devam ediyor. Niye gocunalım ki: Necip Fazıl bile mezara bu kanundan aldığı cezayla girmemiş miydi? İnanın, kendi adımıza değil, millet adına üzülüyoruz. Bu devirde bir tarihî belge yayınladık diye yargılandığımız için kaygılanıyoruz. Bunca yıldır bir arpa boyu yol alamadığımız içindir tasamız. Halbuki ortalık belgeleri tahrif edenlerden, makaslayanlardan geçilmiyor. Kanun adamlarının asıl belgeleri sansürleyenleri, makaslayanları, tipeksle silenleri yargılamaları gerekirken tek yaptığı, BELGEYİ OLDUĞU GİBİ YAYIMLAMAK OLAN dergimizi yargılamaları asla kabul edilemez.
Ne yapmalıydık yani? Bazılarının yaptığı gibi sansürlemeli miydik? “Zararlı yerleri” makaslamalı mıydık? Yani ahlaksızlık mı yapmalıydık?
Kanun dediğiniz, insanları ahlaklı olmaya teşvik eder. 5816 sayılı kanun ise insanları ahlaksızlığa, münafıklığa, iki yüzlülüğe teşvik ediyor. Bildiğini yazamıyor veya eline geçen belgeyi makaslıyor tarihçiler. Ve bu rezaletler paçamızdan akarken kalkıp ‘ülkemizde tarih var’ diyebiliyoruz hâlâ. Yazıklar olsun!
Bir idarî şikayet üzerine dergimiz Mayıs’ın 18’inde toplatılıyor ve hakkımızda dava açılıyor. Ülkenin önünde FETÖ, PKK, PYD, DAEŞ gibi devasa ölçekte hassas sorunlar dağ gibi yığılmışken ölmüş bir kişiyi korumak üzere çıkarılmış çağdışı bir kanunla yargılanıyoruz. Vicdanen müsterihiz. Er veya geç beraat edeceğimize inancımız tamdır. Üst mahkeme, o da olmazsa AİHM’e müracaat edeceğiz. Çünkü yaptığımızın doğru olduğuna inanıyoruz. 91 yıl önceki (hiçbir mahremiyet unsuru içermeyen) bir mektubu yayımlamanın dünyanın hiçbir yerinde suç olmadığını biliyoruz. Bu süreçte yanımızda olduğunuz, bizimle kaldığınız ve verdiğiniz candan destek için hepinize hassaten teşekkür ediyor, sizi Üstad’ın mısralarıyla Allah’a emanet ediyoruz:
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni