Geçen ay vefatının 13. yıldönümünde andığımız merhum Aliya İzzetbegoviç “İstanbul’un savunması Saraybosna’dan başlar” demişti. 1. TBMM’de Lozan tartışılırken mebus Sırrı Bey, “Musul’u verirsek hudut Erzurum’dur” ikazını yapmıştı. Saraybosna’da İstanbul’a gelecek tehlikeleri göğüslerken Musul’da da Erzurum’u koruyorduk.
Saraybosna gitti, Musul gitti. İstanbul ve Erzurum tehlikeden masun kalabildi mi? Kimse bize aferin dedi mi yerimizde uslu
uslu oturunca? ABD harita mühendislerine 24 saat mesai yaptırırken bizim harita bile bilmeyen diplomatlarımızın “Sisam
Kuşadası’na bu kadar yakın mıymış?” şaşkınlığını yeniden yaşamak istemiyorsak halkımızın tarih ve coğrafya bilincini canlı
tutmamız şart.
Türkiye destekli ÖSO kuvvetleri Fırat Kalkanı harekâtıyla El Bab’a doğru ilerlerken Musul harekâtına da katılmakta ısrarlı. İki ayrı ülkede aynı anda sınır dışı askerî harekâta katılmış ve barış döneminde de masada olmak için çırpınan Türkiye’nin “Osmanlı refleksi” bazılarını korkutuyor olabilir ama bu coğrafyaya son “altın çağı”nı yaşatmış bir milletin evlatlarının en az binlerce kilometre öteden gelen İngiliz, Fransız ve ABD emperyalistleri kadar o topraklarda varolma hakkını kimse elinden alamaz.
Abadi gibi bizzat Kraliçenin bursuyla Londra’da tahsil görmüş Batı’nın kuyruklarına Türkiye’ye rest çekeceğine, ülkeni tek kurşun atmadan DAEŞ’in eline teslim ederken neredeydin? diye sormak her şeyden önce bu toprakların eski sahibine düşer. Musul’da başlatılmak istenen mezhepçilik yangını, Lübnanlı bir Arap gazetecinin dediği gibi ancak bir “Osmanlı duvarı”yla (cidâr-ı Osmânî) durdurulabilir. Aksi halde bütün coğrafya yeni bir Moğol felaketiyle mahvolma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Derin Tarih bu sayıda da güncelin nabzını tutarak tarihin labirentlerine giriyor, Musul dosyasının kapağını açıyor.
Henüz kapanmamış bir dosya bu.
Yeniden buluşmak dileğiyle, Allah’a emanet olunuz.
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni