Bu satırları yazdığım sırada işgalcilerin metal dedektörleri söküp yerlerine termal kameraları taktıkları için Mescid-i Aksa’ya girmemekte direnen Filistinli Müslümanların üzerine Yahudi yerleşimcileri, daha doğrusu işgalcileri salmışlardı. Elleri, belleri ağır silahlarla donanmış, namaz kılanların arasına dalan işgalciler çocuk, yaşlı demeden açtıkları ateşle masumları alçakça vuruyorlardı.
Ve Mescid-i Aksa hepimizin hüznünü kuşanmış, gözyaşlarını granitlerine akıta akıta müminlerinin teşrifini bekliyordu. İslamın Mekke ve Medine’deki kardeşleriyle beraber üç “harem”inden Kudüs’te olanı, şu saatlerde “namusa mahrem” olanların kanlı ellerinde bir kalp gibi hicap içinde çırpınıyordu; İslamın kalbiydi çırpınan…
Birmilyaraltıyüzmilyon Müslümanın namusunu koruma işini Kudüs’te yaşayan üçyüzbin Filistinli kardeşimize havale etmiştik. O kanaryalarınki kadar naif omuzlara, Osmanlı şemsiyesi parçalandıktan sonra “binbir başlı kartalı” başında taşıma vazifesi düşmüştü. ‘Bu kadar zulme nasıl dayanıyorsunuz?’ soruma ‘Bizim imtihanımız da bu’ diye cevap veriyordu üniversitede okuyan Filistinli genç, ‘Allah bizi bununla imtihan ediyor. Ya sizin imtihanınız? Siz kendi imtihanınıza bakın.’ Kamp ateşinin yüzlerde dalgalandığı gibi imanın, yiğit yüzlere vurduğu bazı anlar vardır. Dikkat ettim, bu sözü sarf eden Filistinli gencin yüzü o sırada bir bayrak gibi dalgalanıyordu. Bilenler bilir: Her Filistinlinin yüzü bir bayraktır. O mazlum bayrağın dalgalandığı zaman neler yapabileceğini bilenler bundan korkuyor.
Bilin ki imandan korkuyorlar, imkândan değil. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bugünkü (25 Temmuz) grup toplantısında öyle demiş:
“Biz Müslümanlar için mübarek beldelerimizi korumak imkân değil, iman meselesidir.”
Ne mutlu imkânını imanına çevirenlere…
Elinizdeki sayıda Mescid-i Aksa’nın neden korunması gerektiğine dair dosyayı hazırlamamızın gerekçesi ezcümle budur.
Daha az merâret kesbetmiş sayılarda buluşmak ümidiyle.
Hayırla kalınız efendim.
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni