Cumhuriyet devrinin mustarip kafalarından Nurettin Topçu, Büyük Fetih başlığı altında derlenen kitabında şöyle bir cümle kaleme alıyordu:
“Biz Fatih’te kendimizi arıyoruz.”
Evet, Fatih Sultan Mehmed’de başkasını değil, kendimizi arıyoruz… Ve Fetih ile Fatih’i her sene törenlerle bunun için yâd ediyor ve anlamaya çalışıyoruz.
Geleceğin sularına daha yakışıklı bir enstantane emanet edebilmek için Fatih’in berrak aynasında ruhumuzun saçlarını taramak istiyoruz. Daha doğrusu, Fetih ve Fatih’in ışığında, bir süredir kaybettiğimiz o kayıp kimliğimizi, ‘Biz’i bulmak istiyoruz. İçimizde bir asırdır açılan boşluğu Fatih ve Fetih ile doldurmaya çabalıyoruz.
Özetle, Fatih’in gördüğü “Büyük Rüya”yı doğru tabir etmek ve onu, kaldığı yerden itibaren yeniden görmek arzusundayız. Hem unutmamalıyız ki, rüyası olmayanın dünyası da olmaz. Biz onların gördüğü rüyanın çocukları değil miyiz? Peki bizim bir rüyamız var mı? Varsa o rüya, bir 565 yıl sonra yeniden görülmeye değer bulunacak bir rüya mıdır yoksa uyanır uyanmaz bir an evvel unutmak isteyeceğimiz bir rüya mıdır?
Hangisi olduğuna karar verebilirsek, “Fatih’in rüyası”nı daha diri bir kavrayışla üstlenebilir ve onu haddimiz olmasa bile yeniden görmek için bulduğumuz çıralarla ruhlarımızı bir tarafından tutuşturabiliriz. Kim bilir, belki de çektiğimiz bütün bu sancılar o rüyanın birisi tarafından yeniden görülebilmesi içindir… 565. yıldönümünde Fethin “Büyük Fetih”e doğru tekmili Rabbimizden en hasbî duamız olsun.
Bakir bir mevzu olan Fatih’in psikolojisini incelediğimiz bu ayki dosyamız her sayıda olduğu gibi yine dopdolu. Tıpkı ek olarak verdiğimiz Anne Frank’ın Hatıra Defteri’nin sahte olup olmadığını araştıran kitapçığımızda olduğu gibi soru sormayı birinci vazifesi ilân etmiş olan derginiz ilk günkü kararlılıkla yoluna devam ediyor. Emin olun, siz orada olduğunuz sürece de devam edecek. Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle, hayırla kalınız.
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni