On dokuzuncu yüzyılda Yemen tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Osmanlıların Yemen’i ikinci defa fethi döneminde; Zeydî isyanları bir yandan, imparatorluk merkezine uzaklığı nedeniyle merkezle iletişim ve kontrolün güç sağlanması diğer yandan, idarede bazı zorluklar yaşanıyordu.1
O zamanlar üç ila altı milyon nüfusa sahip olduğu tahmin edilen Yemen’de halkın neredeyse tamamı Müslüman, küçük bir grup ise Yahudi idi. Nüfusun önemli bir kısmını oluşturan Şiî mezhebine yakın Zeydîler yukarı ve dağlık bölgelerde yoğunlaşmıştı.2 Önemli ticaret merkezleri olan Hudeyde, Muha ve Aden gibi aşağı bölgelerde ise Şafii mezhebine bağlı halk yaşamaktaydı.
Osmanlı idaresinden önce Yemen’de Hz. Peygamber’in (sas) soyundan gelen Seyyidler oldukça itibarlıydı ve yalnız onlar İmam (yönetici) olabilirdi. Adalet ise İmamlara bağlı kadılar tarafından sağlanıyordu. Kādı’l-kudāt yönetimden, idarî ve hukukî işleyişten sorumluydu. Kadıları atayıp görevden alırdı. Hukukî olarak son müracaat mercii olan Divan’ın da başıydı. İslâm âleminin meşhur âlim ve fakihi Muhammed eş-Şevkāni de Zeydî Yemen’de yetişmişti ve 1795’de Yemen’in kādı’l-kudātı olarak kırk yıla yakın bu görevde kalmıştı.3
Hukuk ve cinayet davaları, nahiye ve köylerde dolaşan fakihlerin usul ve muamelesine göre görülürdü. Verilen hükümlere bazen her iki taraf rıza gösterse de, bazen şeyh ve kabile reislerinin müdahalesi ve aracılığı gerekebiliyordu. Mesela taraflardan biri veya her ikisi hükme rıza göstermeyip direnir ve gereğini yapmazsa, şeyhler ve ıslahçılar devreye giriyor, fakihler hükmün uygulanması için müdahale ediyordu. Bazen de sulh çabaları sonuçsuz kalıyor, taraflar arasında kavga çıkıyor veya cinayetle sonuçlanıyordu. Eğer hükmü tanımayan taraflar farklı kabiledense, o zaman dava kabileler düzeyine taşınıyor ve iki taraf arasındaki düşmanlık kabileler arası düşmanlığa dönüşüyordu.4
1872’de Yemen’i yeniden fethederek ilk Osmanlı valisi olan Ahmed Muhtar Paşa hukukî karışıklığı ortadan kaldırmak için bazı düzenlemeler yaptı. Öncelikle şahsi düşmanlıkların ve kan davalarının tamamen kaldırılması gerektiğini ilân etti. Paşanın bu ilânı, cinayet ve kavgaların bertaraf edilmesinde büyük ölçüde etkili oldu. Bu emre rağmen hâlâ düşmanlığa ve intikam almaya devam edenler, haklı olsun veya olmasın emre itaatsizlik suçundan cezalandırıldı.5
Yemen halkı için mahkemelerini görmek çok basit bir işti. Mahkemeye gitmeden, caminin etrafında yazıhanesi olan ya da arzuhalci gibi bir kenarda oturan fakihlerden birine başvurarak işini halletmek mümkündü. Dava açmak için dilekçe yazmaya, pul yapıştırmaya, imza veya mühre ihtiyaç olmadığı gibi, hâkimlere de ne harç ne rüsum verilirdi. Fakih hükmü yazdığı kâğıdın altına adını ve hüviyetini yazar, imzasını atar, i‘lamı alakalı kişiye verir, dava görülmüş olurdu. Resmî kayda gerek görülmezdi.6 Yemen’de alışılagelen bu kolay fakat denetimsiz ve keyfi işleyişin aksine, Osmanlılar buraya hiyerarşik ve bürokratik, aynı zamanda masraflı bir mahkeme sistemi getirmek istiyordu.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…