Ümit Burnu’nun keşfinden önce doğu-batı ticaretinin en önemli yolu öncelikle Kızıldeniz ve ardından de Hürmüz Boğazı üzerinden Basra Körfezi’ydi. Kara ticareti ile kıyaslandığında deniz ticareti çok daha güvenli ve daha az masraflıydı. Bu iki deniz ticaret yolu üzerinden yüklü miktarda baharat, başta abanoz çeşitli ahşap ürünleri, fildişi, ipek, çeşitli yağ ve esanslar Karadeniz ve Akdeniz üzerinden batıya akıyordu. Aden, Hudeyde, Sevakin Limanı önemli ticarî duraklardı. Akdeniz limanlarına ulaşan mallar ağırlıklı olarak Venedik ve Ceneviz gemileri ile Avrupa’ya taşınıyordu. Yemen başta olmak üzere, güney ve doğu Arabistan tüm bu nedenlerle son derece önem arz ediyordu. Osmanlıların Yemen’de farklı sultanlar adına bakır, gümüş ve altın para basmalarının altında yatan temel motivasyon bu yoğun ticaretti.
Osmanlı Yemen darphanelerinin tamamı bugün Yemen sınırları içerisinde olsa da konuyu güncel siyasî haritaların dışında, “Arap Yarımadası’nın güney bölgesi” üzerinden değerlendirmek daha isabetli olur. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda Osmanlı Devleti’nin Yemen’in on bir şehrinde sikke bastırdığı tespit edilebildi. Osmanlıların Yemen darplı sikkelerle birlikte, bugün Suudi Arabistan sınırları içerisinde kalan Ar’ar ve Necran’da, Irak’ta merkez Bağdat ve güneyde Basra’da, Umman’da ve Habeş Eyaleti merkezi Devarya’da basılan sikkeler üzerinden sürdürülen ekonomik bir hâkimiyet alanı kurma stratejisi uyguladığı görülüyor.
Bu mücadeleye bu denli önem verilmesinin temel nedeni Osmanlıların doğu-batı ticaretinden hem doğrudan, hem de gümrük rüsumları yoluyla çok önemli miktarda gelir elde ediyor oluşuydu. Bağdat ve Basra’da darbedilen “Larin” ve “Muhammedî” gümüş sikkeleri Hint Denizi boyunca Hindistan, Seylan, Gucarât Emirliği, Güneydoğu Asya’nın ticarî cazibe merkezleri olan Ace, Sumatra, Endonezya, Filipinler vb. yerlerle yapılan ticarette kullanılıyordu. Osmanlı Devleti’nin Basra Körfezi’nde 1553 yılında kurduğu Lahsa Beylerbeyliği sınırlarında basılan “Lari” (bakır Larinler) ya da “Tavila” (uzun para) tipi sikkeler de yine uluslararası piyasada itibar görüp, kullanılan paralarıydı.
İşte böylesine ekopolitik önemi haiz bir coğrafyada Osmanlı Devleti’nin ana idare merkezi İstanbul’a oldukça uzak olan Yemen, farklı sikkelerin basıldığı önemli bir bölge konumundaydı. Yemen’de sikke basımına önem verilmesinin bir diğer önemli nedeni de kuşkusuz Portekiz Krallığı ile yaşanan hem bölgenin hem de Güneydoğu Asya ticaret yollarının denetimini elde tutma rekabetiydi.
Yavuz Sultan Selim’in Memlük Devleti’ne karşı düzenlediği 1516 ve 1517 tarihli başarılı Mısır seferleriyle; Hicaz başta olmak üzere, Arap Yarımadası’nın büyük bir bölümü Osmanlı idaresine girdi. Ancak Yemen coğrafyasının tamamının kontrolü tam olarak 1539’da, Hadım Süleyman Paşa tarafından sağlandı. Yemen, Cezîretülarab olarak da adlandırılan yarımadanın coğrafî olarak -günümüzde de- en stratejik yerlerinden. Kızıldeniz’in girişi ve Hint Okyanusu ile Doğu Afrika sahillerinin kontrol noktası olarak Yemen, gerçekten de askerî ve ekonomik olarak kilit pozisyondaydı. Aynı zamanda yarımadanın batı sahilleri boyunca Afrika’ya en çok yaklaştığı yer de yine burasıydı. Kısacası Portekiz ile Osmanlı arasında Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Denizi’ndeki doğu-batı ticaret yolunu açık tutma ve ticarete hâkim olma mücadelesinde en büyük kozdu. Bu mücadele kapsamında Osmanlılar Gucerât ve Açe devletleriyle iş birliği de yapmıştı.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…