14 Eylül 1656 tarihinde Köprülü Mehmed Paşa’nın veziriazam olduğunu duyanların çok azı onun Osmanlı tarihinin en güçlü şahsiyetlerinden biri haline geleceğini tahmin etmiş olmalı. 70’lerine gelmiş ve kariyerinde pek de ehemmiyetli bir başarısı olmamış bu ihtiyar paşanın Osmanlı Devleti’nin en önemli makamına getirilmesi hemen herkesi hayrete düşürmüştü. 1645’ten beri Girit Adası yüzünden Venedik’le devam eden savaşın ağır sonuçlarının hissedildiği, hatta payitahtın Venedikliler tarafından işgal edileceği korkusunun yaşandığı bir zamanda göreve gelen Köprülü Mehmed Paşa’nın bu makamda uzun süre kalamayacağına dair kamuoyunda güçlü bir kanaat hâkimdi. Bu kanaati paylaşan ve her yeni gelen veziriazama verdiği hediyelerden yorulmuş olduğunu tahmin ettiğimiz Fransız elçisi M. de la Haye Vantelay, Köprülü Mehmed Paşa’yı ne makamında ziyaret edecek, ne de ona hediye yollayacaktı.1
Aleyhindeki beklentilerin aksine, Köprülü Mehmed Paşa 1661’deki vefatına kadar görevde kaldı ve Osmanlı tarihinin en güçlü ve bağımsız veziriazamlarından biri oldu. Daha önemlisi, Osmanlı tarihinde Çandarlılardan sonra görülmeyen ve 1710’lara kadar devam edecek olan bir veziriazam hanedanının kurulmasına öncülük etti. Köprülü Mehmed Paşa’nın vefatından sonra iki oğlu, bir yeğeni, bir torunu, iki damadı veziriazamlık makamına oturacaktı. Bu öyle mühim bir etkiydi ki, modern tarihçiler 1656-1710 yıllarını ‘Köprülüler devri’ olarak adlandırdılar. Osmanlı tarihinin, bir padişahın ismiyle değil de veziriazam ailesinin ismiyle anılan tek dönemi bu oldu ve bir daha Köprülüler dışında hiçbir aile bunu başaramadı.
Köprülülerin bu hızlı ve muazzam yükselişini nasıl açıklayabiliriz? Birçok tarihçinin öne sürdüğü gibi IV. Mehmed’in ava düşkün oluşundan kaynaklandığı öne sürülen hanedanın zayıflığı mı yoksa Köprülü Mehmed Paşa’nın çokça övülen, siyasî muhalefeti dümdüz eden aşırı şedit politikaları mı? Elbette bu yükselişi, tek bir sebepten ziyade, dönemin şartlarını göz önüne alarak birçok faktörün bir araya gelmiş olmasıyla açıklayabiliriz. En nihayetinde, Köprülülerin yükselişini anlayabilmek için 16. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı dünyasını derinden sarsan siyasî, ekonomik ve sosyal krizi göz önünde bulundurmak gerekir.
Köprü kazasında yeni bir göreve atanması beklenen Köprülü Mehmed Paşa’yı imparatorluk bürokrasisinin zirvesine getiren şey; IV. Murad’ın 1640 yılında vefatından sonra başlayıp bilhassa 1651 sonrasında etkisini fazlasıyla hissettiren siyasî krizin ta kendisiydi. Payitahtta art arda zuhur eden ciddi ayaklanmaların, dahası büyük bir insan kıyımına dönüşen Osmanlı-Venedik savaşlarının sonucunda derinleşen siyasî ve malî krize göreve gelen veziriazamlar bir türlü çare bulamıyordu. Son bir yıl içerisinde beş veziriazam eskitmiş olan Valide Sultan Hadice Turhan’ın elinde pek bir seçenek kalmamıştı ve tecrübeli Köprülü Mehmed Paşa son şanslarından biriydi. Hadice Turhan, yakınında bulunan Mimar Kasım Ağa ve Reisülküttab Şamizade Mehmed Efendi’nin de yoğun ısrarıyla, mührü Köprülü Mehmed Paşa’ya verme kararı aldı.
Köprülü Mehmed Paşa’nın veziriazam olmadan önce Hadice Turhan Sultan karşısında öne sürdüğü şartlar Osmanlı tarihine dair sıkça zikredilen hadiselerdendir.2 Aslında Köprülü’nün öne sürdüğü, kendi yönetimine ve atamalarına karışılmaması gibi şartlar 17. yüzyılda neredeyse bütün veziriazamlarca talep edilmişti. 16. yüzyılın sonundan itibaren veziriazamlar otorite ve bağımsızlıklarını kaybetmiş; siyaset harem ağaları, musahipler ve yeniçeriler gibi birçok aktörün rol oynadığı hizipçi ve çekişmeli bir alana dönmüştü. Bu karışıklıklar karşında dönemin entelektüelleri ve devlet adamları veziriazamlık otoritesinin yeniden tesisinin, siyasî krizin çözümü için şart olduğu kanaatindeydi. Belki de bu entelektüel havadan etkilenen Hadice Turhan Sultan, iktidarın iplerini ele aldığı 1651’den itibaren veziriazamlarının kendi iktidarlarını kurmasını sağlamaya çalışmıştı.3 1652’te Tarhuncu Ahmed Paşa’ya verdiği sözler aslında Köprülü’ye verdiği sözlerden daha geniş ve kapsamlıydı. Bu yüzden 1656’da Hadice Turhan ve Köprülü Mehmed Paşa arasında geçen sözleşme anlık bir hadiseden ziyade, yaklaşık yarım yüzyıldır devam eden bağımsız veziriazamlık arayışının nihai sonucuydu.