Teoman Duralı sadece felsefeye derinden gönül verenlerin değil, ona ucundan kıyısından merak salmış olanların dahi hayatına mutlaka uğramış bir isimdir. Bu ülkede yaşayıp, felsefeyle bir şekilde hemhal olup da ondan haberdar olmamak mümkün değildir. Popüler bir figür olmamasına karşın etki ve nüfuz gücü öyle yüksektir ki neresinden yakalanırsanız düşüncesine, uzun süre tesiri altında kalırsınız ve külliyatına en azından göz atarsınız. Teoman Hoca, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde 2017’de tamamladığım “Genetikten Epigenetiğe: İnsan Doğası Kavramının Biyolojik İçerimleri” başlıklı doktora tezimi değerlendiren hocalarımdan biri idi. Kendisi aslen hocamın (tez danışmanım İhsan Fazlıoğlu) hocasıdır. Tezimle ilgili kendisiyle doğrudan çalışma şansım olamadı, o dönemde biraz rahatsızdı. Ancak tezimle ilgili yönlendirmelerine, sağın eleştirilerine, takdir ve tebriklerine, en ziyade de gürce cesaretlendirmesine mazhar oldum, müteşekkirim.
Teoman Hoca biyoloji felsefesi alanının öncüsüdür Türkiye’de. Felsefenin yanında biyoloji eğitimi de alarak ilk telif üretimleri gerçekleştirmiştir bir alan açıcı olarak. Biyoloji felsefecisi olmak için öncelikle felsefeci (mutlaka felsefe doktoralı) olmak gerekir. Hoca da öncelikle ve daima saf felsefecidir, lakin aldığı biyoloji bilim eğitimi alanda fark yaratmasını sağlamıştır. Ben de kimya lisans eğitiminden geliyorum; biyolojiyle sonrasında hiç kopmayan ilgim de lisans dönemime dayanıyor. Felsefe doktora tezimde elbette onun -çalıştığım dönemin 30 yıl öncesinde yayınlanmış olan- Canlılar Sorununa Giriş ve Biyoloji Felsefesi isimli kitaplarından istifade ettim. Tezi 2017’de bitirdiğimde onun biyoloji felsefesi alanındaki kâmil eseri Hayatın Anatomisi & Canlılar Felsefesi – Evrim ve Ötesi kitabı yayımlanmamıştı. Hoca yoğun bir mesai ile bu kitabın nihayetlenmesi için çalışıyordu. Kitap bir opus magnum olarak 2018’de ilgilisine takdim edildi ve yine alandaki en yetkin telif eser olma payesini yüklendi.
Hoca genç biyoloji felsefecilerinin görüşlerine başvurmadan yola çıkamayacakları ama yol alırken argümanlarını eleştirip geliştirmeleri beklenen biridir. Yetkin felsefe emeği, efsane hocalığı, yetiştirdiği onca öğrencinin yanında Türkiye için yeni bir alanın 35 yıl önce kurulmasındaki ileri görüşlü ve üstün çabasından dolayı hakiki bir incelemeyi ve takdiri hak etmektedir. Tez savunmamda latifesi bol mizacıyla “Prusya Alman subayı”na benzetmişti beni. Tezi dört dörtlük bulduğunu, yazdığım gibi yaşadığımı gördüğünü ifade etmişti; titiz, dakik… O halde ben de latifeyi sürdüreyim: Tezden sonra bir Türk gibi yayılamayınca Hoca yine haklı mı ne diye düşünmeden edemedim. Galiba ben bir subaydım (Türklerle ilgili yapılan tembellik esprilerini hicvediyorum, yoksa kendimi bildim bileli çok -hatta fazla- çalışkan bir Türküm).
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…