Amerika ile İran arasındaki husumet, Ortadoğu’nun en kalıplaşmış olgularından biri. Belirli dönemlerde kendini gösteren bu husumetle birlikte, zaman zaman iki ülke arasında bir savaş çıkabileceği yönünde endişeler gündeme gelmekte. Kimileri bu husumetin köklerinin 1979 Rehine Krizi’ne dayandığını savunsa da İran Devrim Rehberi Ali Hamaney, 2019 tarihli bir konuşmasında iki ülke arasındaki gerilimin bahsi geçen krizle değil, 1953 yılında meydana gelen ve Ajax Operasyonu olarak da bilinen dönemin seçilmiş Başbakanı Muhammed Musaddık’ın devrilmesiyle başladığına işaret etmiştir.
Dönemin şahitleri kadar tarihçiler tarafında birçok yönüyle ele alınan söz konusu darbeye ilişkin bu değerlendirme, İran İslâm Cumhuriyeti elitleri için de darbenin ifade ettiği anlamı göstermesi bakımından önemlidir. Darbenin üzerinden geçen uzun yıllar boyunca ortaya çıkan belgelerin ardından, artık Musaddık’ın devrilişinde ABD’nin kilit rol oynadığında bir şüphe bulunmuyor. Nitekim darbeden yaklaşık 12 yıl sonra, 1965 yılında yazılan Görünmeyen Hükümet CIA adlı kitapta, ABD’nin Musaddık darbesindeki rolünden ayrıntılı bir şekilde bahsedilmiştir. Ne var ki darbe ile ABD arasındaki bağlantı 2000’li yıllara kadar herkesin bildiği fakat hiçbir zaman Amerikan hükümeti tarafından itiraf edilmeyen bir olay olarak kaldı.
2000 yılında darbeyle ilgili bazı bilgilerin New York Times tarafından yayımlanmasıyla dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, ülkesinin darbedeki rolünü itiraf etmek durumunda kaldı. 2009 yılına gelindiğinde bir itiraf da Barack Obama tarafından gelmiş, ABD Başkanı üstünden 56 yıl geçtikten sonra ülkesinin darbedeki rolünü kabullenmişti. Her ne kadar bu itiraflar hem ABD’nin Soğuk Savaş Dönemi’nde dünyada ne kadar yıkıcı bir rol oynadığını göstermesi ve İran-ABD hattındaki gerilimin bir boyutunu anlamayı sağlaması açısından önemli olsa da Muhammed Musaddık olayının bölgesel boyutu üzerinde çok durulmamış olması şaşırtıcıdır. Zira Musaddık nevi şahsına münhasır bazı özelliklere sahip olmakla beraber, özünde Soğuk Savaş’ın erken evrelerinde ABD-SSCB kamplaşması dışında kalma yönünde önemli bir tecrübeydi. Ortadoğu’da farklı ülkelerin bu kamplaşmada farklı yerlerde durduğu dikkate alınınca, hangi ülkenin Musaddık darbesine nasıl tepki verdiğini hatırlamak da ilgi çekici olacaktır. Şüphesiz bu ülkelerin en önemlilerinden biri, hem darbe tarihi itibariyle NATO’ya girmiş olması, hem söz konusu dönemde Demokrat Parti yönetiminde ABD ile iyi ilişkilere sahip bulunması, hem de en az bu iki madde kadar önemli olmak üzere İran’la uzun bir geçmişe sahip sınırdaş ülke olması itibariyle Türkiye’dir.