Kırım’da 18 Mayıs 1944 Perşembe günü sabaha karşı korkunç bir insanlık felaketi yaşandı. Kırım’ın işgalcileri, Kırım’ın medeni sakinlerini asırlardan beri huzur ve güven içinde yaşadıkları vatanlarından bir gecede sürgün ettiler. Geride kalan bütün izlerini de sildiler. Bir-iki cami ve hansaray dışında bütün tarihî eserler, cami ve medreseler adeta buharlaşıverdi, mezarlıklar tarlaya dönüştü. Sanki Kırım Türkleri orada hiç yaşamamış gibiydi. Halbûki onlar Büyük Cengiz İmparatorluğu’nun ve devamında Altın Orda Devleti’nin varisleri, uçsuz bucaksız Deşt-i Kıpçak’ın sahipleriydi, köklü geçmişleri kahramanlık destanlarıyla dopdoluydu. Bu topraklardaki etnik varlıkları MÖ 3. asra kadar dayandırılan bu asil milletin başına gelenler gerçekten de büyük talihsizlikti.
Sürgün planları aylar öncesinden en ince ayrıntısına kadar yapılmıştı. Eli silah tutan erkeklerin hepsi ihtiyat ordusuna alınmak bahanesiyle Kırım’dan uzaklaştırılmıştı. Kırım’da sadece kadınlar, küçük çocuklar ve yaşlı erkekler kalmıştı. İşte bu savunmasız insanlar Stalin’in emriyle Rus askerleri tarafından 18 Mayıs 1944’de sabaha karşı evlerine yapılan baskınlarla köy meydanlarına çıkarıldılar. Kamyonlarla tren istasyonlarına götürülerek hayvan vagonlarına dolduruldular. Bu nakiller esnasında anneler ve çocuklar, dedeler ve nineler birbirlerini kaybetti. İtiş tıkış, balık istifi vaziyette vagonlara bindirilen bu insanlar Sibirya’ya, Özbekistan’a, Urallara ve Kazakistan’a sürgün edildiler. Vagonların kapıları içeride ölenlerin atılması için birkaç günde bir açılıyordu. Bu yolculuk üç dört hafta sürdü. Bu eziyetli yolculuğa bünyesi dayanamayan yaşlı ve çocuklar hazan yaprağı gibi döküldü. Bir o kadarı da gittikleri yerlerde zorlu hayat şartlarına dayanamayıp hayatlarını kaybettiler. Bu vagonlar dolusu insanın her birinin acıklı birer sürgün hatırası vardır. Kırım sürgünü insanlık tarihinin yüz karasıdır, insanî değerler kaybolduğunda insanın hemcinsine neler yapılabileceğinin belgeselidir.
Doktora tezimizin hazırlıkları esnasında birkaç defa Kırım’a gitme fırsatımız oldu. Günümüzde18 Mayıs 1944 sürgününün canlı şâhitleri yaşamaktadır. Anavatan hasretiyle yanıp tutuşan Kırım Türkleri Sovyetlerin dağılmasının ardından sürgün yıllarında edindikleri bütün malvarlıklarını geride bırakarak yurtlarına dönmeye başladılar. Ancak Kırım’a geldiklerinde evlerine Rusların yerleştirildiğini görerek sükût-u hayâle uğradılar. Kendi evlerine yerleşemeyen bu insanlar, boş buldukları arazilerde çukurlar kazarak içinde yaşamaya başladılar. Daha sonra gecekondu tarzı evler yaparak mahalleler oluşturdular. Kurdukları bu evler kolluk güçleri tarafından yıkıldıkça, onlar her defasında tekrar yapıyordu. Sürgünde yürekleri dağlayan acılar yaşayan bu insanlar vatan hasretiyle döndükleri atayurtlarında bu şekilde tutunmaya çalıştılar.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…