İslâm dünyasında bazı gerçeklerin, ancak bir felaketten sonra ortaya çıkma gibi huyu vardır. Afganistan gerçeği de bunlardan biri. Son 150 yıldır Batı’nın kirli ellerinin hiç çekilmediği Afgan topraklarında kurgulanan “Büyük Oyun”un fotoğrafını Doğuluların ancak günümüzde görebildiğini söylemek zorundayız. Bilirsiniz, yakın tarihe kadar Türkiye’de “Moskova” sadece kızıl düşmandı ve bölge tarihini yazmak bir yana, okumak dahi istemiyorduk. Zira Batılılar, bizdeki Batı yanlıları, oryantalistler böyle istemişlerdi ve amaçlarına da ulaşmış oldular. Merhum Mehmet Şevket Eygi, vefatından bir veya iki yıl önce, bölge hakkında yaptığımız istişarede Müslümanların Rusya topraklarına ve tarihine kendisi de dâhil olmak üzere ilgisiz kaldığına dikkat çekmişti.
1979 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin Kızıl Ordu askerleri havadan ve karadan Afganistan topraklarına girerken, komşuya gidiyormuşçasına rahattı. İşgalin ilk günlerinde Afganlar ile Sovyet Rusya askerleri karşılaştıklarında birbirlerine selam veriyorlardı. İlk başlarda bildiğimiz mânada korkunç bir işgal yaşanmadı. Hatta kimi Kızıl Ordu subayları gelirken eşlerini ve çocuklarını da getirmişlerdi. Bu özgüven, neredeyse 100 yıldır Afganistan ile Rusya’nın tabii müttefik olmasının yanı sıra iki ülke arasında ciddi bir sorun yaşanmamasından kaynaklanıyordu. Elbette Moskova’nın tavrı zamanla değişime uğramıştır. İşgal yaklaşık 10 yıl sürdü ve günümüze kadar sirayet eden küresel oyunların da tetikleyicisi oldu.
İki ülke arasındaki ilk münasebetler Rusya’nın temelini atan III. İvan döneminde (1462-1505) atılır. Ruslar henüz “Afganistan” denilmeyen bu topraklara ilgi duymaktadır. Bölgeye 1490’da bir elçilik heyeti gönderilir. İki ülke arasındaki münasebet o tarihte başlasa da 19. yüzyıla kadar ciddi bir etkileşim söz konusu değildir. Ruslar bölgedeki nüfuzlarını, Türkistan ve Hindistan üzerindeki emperyalist politikalarını hayata geçirdikten sonra arttırırlar. 18. asrın başlarından itibaren Türkistan, Kafkasya, Karabağ ve İran’ın altını üstüne getirmeye başlayan Ruslar, bu dönemde aniden Afgan Emirliği’nin de hudutlarında belirirler. Bu esnada Afganlar birbiriyle mücadele halindedir.
İngilizlerin desteklediği isyanlarla baş edemeyen Afgan Emiri Dost Muhammed Han (1826-63) Ruslardan destek istemek zorunda kalır. Bu talep, Ruslara yapılan ilk davettir aynı zamanda. 1830’da Afgan tarihinde ilk defa bir elçi heyeti St. Petersburg’e gider ve Çar I. Nikolay’dan yardım ister. İngilizlerden çekinen Ruslar bu talebi kabul etmez. Birkaç yıl sonra Afgan topraklarında nüfuz sahibi olmadan Türkistan’a hâkim olmanın imkânsız olduğunu fark ettiklerinde hatalarını anlarlar. 1837 yılında başlarında genç bir subayın olduğu elçilik heyeti Afgan Emirliği’ne yollanır. Teğmen İvan Viktoroviç Vitkeviç beraberlerindekilerle Kabil’e vardığında Afgan Emiri Dost Muhammed Han’a, yıllık iki milyon ruble nakdi yardım ile yine iki milyon ruble değerinde çeşitli yardımlarda bulunacaklarının sözünü verir.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…