4 Şubat 1871… Bundan tam 150 yıl önce, bir istiklal mücahidi, uğruna cihad ettiği asıl sahibine geri dönmüş, emanetini teslim etmişti. Lesley Blanch, onun son anlarını şu cümlelerle tasvir ediyordu: “Akşam ezanından hemen önce doğruldu. Eski kuvveti geri gelmişti. Coşkuyla ‘Allah, Allah!’ diye bağırdı. Sonra gözleri bir daha açılmamak üzere kapandı” (Cennetin Kılıçları, Şeyh Şamil Efsanesi, çev. Sinan Coşkun, Ketebe Yayınları, 2020, s. 608). Hiç şüphesiz L. Blanch’ın “Allah Allah diye bağırdı” dediği son söz, Kelime-i Şehadet idi.
Ruhunu böyle teslim eden bu mübarek insan, Şeyh Şamil’den başkası değildi. İmam Şamil de derlerdi kendisine. Türkiye’de “Kafkas Kartalı”, “Çarlara Başeğmeyen Dağlı”, “Kafkas Dağlarının Hürriyet Güneşi”, “Dağıstan Aslanı”, “İslam Mücahidi” olarak anıldı. O kadar benimsendi ki, özellikle milliyetçi/ülkücü camia tarafından Türk olduğu bile söylendi. Oysa Şamil’in Türklükle bir ilgisi yoktu; bir Kafkas kavmi olan Avarlara mensup idi. Böyle söylenmesinin sebebi Ruslara karşı yürüttüğü istiklal mücadelesiydi. Hatta Şeyh Şamil, bir zamanlar ülkücülerin dillerinden düşmeyen bir şiirin asıl kahramanı idi. Şu sözler o şiirden:
Şamil, Kafkas dağlarının hürriyet güneşidir.
Şamil atalarımın öz-be-öz kardeşidir.
Şamil’i bilmeyen atasını ne bilir?
Aslında Kafkasya’daki Müridizm hareketi Şeyh Şamil ile başlamadı. Şeyh Mansur bu hareketin ilk lideri idi. Çeçen asıllı bir Nakşibendi şeyhi olan Şeyh Mansur 1784’de Rusların Çeçenistan’a saldırması üzerine, doğduğu köy olan Aldı’da Ruslara karşı “gazavat” ilan etmiş; Çeçenistan, Dağıstan ve Kabarday halkına gönderdiği bir beyannamede “kâfir Rus” düşmanlığını açıkça göstermişti: “Kâfire medar haramdır. Müslüman olan kâfiri vurub malını talan, evlad-ı iyalini esir etmektir. Rus eseri olan her şey Rus’un hareket tarzına uygun her vasıf haramdır. Hasta olursanız kendinizi Rus doktorlara tedavi ettirmeyiniz. Neticede belki o Rus ile dost olmak mümkündür.”
Şeyh Mansur Kuzey Kafkas halklarını birleştirerek gazavata girişti. Bu hareket bölge halklarını heyecanlandırmış ve onun etrafında birleşmelerine sebep olmuştu. Görünen o ki, bu savaş Ruslara pahalıya mâl olacaktı. Nitekim 8 Temmuz 1785’deki Aldı Savaşı’nda Şeyh Mansur, Albay Pierre komutasındaki 7 bin kişilik Rus birliğini imha etmiş, ardından 15 bin kişilik bir birlik ile Terek nehrini aşarak Kızılyar-Mozdok hattını ele geçirmişti. Ancak Ruslar aynı yılın Ekim-Kasım aylarında gönderdiği birlikler sayesinde Şeyh Mansur’u Mozdok’tan çekilmeye zorladılar. Böylece Şeyh Mansur Kabarday bölgesine çekildi. Yine de Şeyh Mansur’a bağlı Hacı Geri ve Adil Geri başta olmak üzere bazı komutanlar Rus bölgelerine saldırılarını sürdürdüler. Ne var ki Kafkasya’daki bu mücadele, 1787’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı ile yeni bir şekil alacaktı.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…