Osmanlı donanmasının uzun bir süre kadırga tipi gemiler kullandıktan sonra kalyona geçişi hangi dinamikler neticesinde gerçekleşti? Bu değişim Osmanlı denizciliği için ne anlama gelmektedir?
Şüphesiz bu değişim deniz savaşlarının seyri ile ilgilidir. Savaş ve teknoloji ilişkisi ise bilinen bir konudur. Her ne kadar arzulanmayan bir şey olsa da geçmişte olduğu gibi günümüzde de savaş, dünyanın bir gerçeği olarak kabul görmektedir. Öyle ki Osmanlı Devleti’nin kuruluşu için esas alınan 1302 tarihi de nihayet bir savaşı ifade eder. Bu savaş dolayısıyla Osmanlılar ilk kez çağdaş bir tarih anlatısında kendilerine yer bulmuşlardır. Bir savaş dolayısıyla başlatılan Osmanlı tarihi anlatısı, sonrasında devletin topraklarını genişletmek için giriştiği başka birçok savaşla da sürmüştür.
Bu mücadeleler sırasında Osmanlılar karşılaştıkları rakiplerinin savaşa dair teknoloji, strateji ve taktiklerini şüphesiz yakından görmekteydiler. Hatta bazılarını benimseyerek daha sonra kendileri de uyguladılar. Karadaki bu durum elbette denizlerde de geçerlidir. Nihayet sorunuzun cevabına gelirsek 1645-69 yılları arasındaki uzun Girit kuşatmasının bu teknolojik değişimi tetiklediği ifade edilebilir. Söz konusu yıllarda yüksek bordalı, yelkenli ve çok sayıdaki top dolayısıyla ateş üstünlüğüne sahip Venedik donanmasındaki gemiler Çanakkale Boğazı’nı tutarak Osmanlı donanmasının adaya ulaşmasını engellediler. Osmanlılar gerekli malzemeleri bir noktaya kadar karadan taşıyıp buradan tekrar deniz vasıtaları ile adadaki askerlerine ulaştırmak suretiyle bu engeli aştılar ama söz konusu gemiler sayesinde Venedik deniz üstünlüğünü elde etmiş oldu. Osmanlı devlet adamları buna karşı ancak düşmanın savaş gemilerine benzer gemilere sahip olunması gerektiği şeklinde bir karara vardılar. Hadisenin bundan sonraki seyri ayrı bir bahistir fakat kalyona geçişin temel sebebi, düşmanın silahına benzer bir silah yapmaktır.
Donanmadaki bu değişimin esas ifadesi ise Osmanlı bahriyesini modernize etmek için hazırlanan 1701 tarihli Bahriye Kanunnamesi olmuştur. Bundan biraz önce kalyonlar donanma içinde ancak ayrı bir filo oluşturmak hasebiyle görev almaktaydılar. Bu tarihten sonra ise esas savaş gücü artık kalyon olarak belirlenmiş, donanma kalyonlardan müteşekkil hale getirilmiştir. Osmanlı denizciliği olarak ifade edilen konunun ise askerî ve sivil olmak üzere iki yönü vardır. Donanmada kalyon sayısının 27’den 40’a çıkarılması söz konusu kanunnamede bir emir olarak yer almıştı. Bunun sivil denizciliğe de yansıdığı görülmektedir. 18. yüzyılın başlarında İskenderiye-İstanbul deniz ticaret güzergâhında üç-dört kadar olan Osmanlı tüccar kalyonlarının sayısı, devletin kalyon inşası konusunda tüccarı teşvik etme politikası sonucu 1719’da 30’a ulaşmıştı. Osmanlılar böylece Akdeniz’de antik dönemden beri varlığını koruyan kürekli gemi geleneğinin son 300 yıllık temsilcileri olarak artık bu geleneği terk edip hakimiyetleri altındaki sularda egemenliklerini sürdürmenin yeni şartını yerine getiriyorlardı.