Osmanlı tarihinin son iki yüz yılında en mühim sorunlardan biri şüphesiz nüfus azlığıydı. Avrupa ile mukayese edildiğinde sahip olduğu topraklara nazaran az insan yekûnuna sahip olan Osmanlı için bu nüfusu tam olarak belirlemek ve korumak hayatî bir meseleydi. Nüfus tam tespit edilemezse en önemli gelir kapısı olan vergilerin belirlenmesi ve tahsilinde problemler zuhur edecekti. Diğer taraftan nüfusu korumak gerekiyordu; çünkü zaten az olan insan yekûnunun daha da azalması ziraat, ticaret, vergi, asker celbi ve savaş gibi hususlarda devletin aleyhine olacaktı. En nihayetinde “insansız” bir devlet olmayacağı için bu mesele başat bir konumdaydı.
II. Mahmud’un saltanatının son zamanlarında yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı daha evvel yapılan nüfus sayımına ilâveten, iktisadî ve askerî düzenlemelerle birlikte bir de Karantina Meclisi kurulmuştu. Bu meclis uygulanacak olan Karantina usûlünü enine boyuna tartışarak teferruatıyla belirleyecek ve ona göre harekete geçilecekti. Bu meyanda karantina bahsine dair yapılan izahlar gayet dikkat çekicidir: Memleket ve beldelerin mamur olması nüfusun kesretine bağlıdır, bu da insaniyetin bir gereğidir (Ümran-ı memalik ve bilâd kesret-i nüfus-ı ibâda mevkuf ve bu dahi levazım-ı insaniyetten olduğu veçhile). İnsanların mizaç ve sıhhatleri korunmalı ve bu sayede tabiatları salim bir şekilde tabiî olan ömürlerinin sonuna dek yaşamaları sağlanmalıdır. Âlem ancak böyle mamur olur. Bu hususa Avrupa’da kemaliyle dikkat ve ihtimam gösterilmesinden dolayı “usul-i hikemiye”den olan karantina maddesine itibar olunmuştur. İnsan vücuduna öldürücü bir zehir (semm-i katil) olan bu illetin/hastalığın, söz konusu tedbirler sayesinde Avrupalıların semtlerinde görülmemesi de ehemmiyetine bir başka misaldir. Hemen şunun belirtmeliyiz ki vesikalarda “illet” olarak geçen hastalık/salgın o dönemde zuhur etmiş olan koleradır. Karantina düzenlemesi bundan dolayı yapılmıştır.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…