Osmanlı İmparatorluğu geniş bir coğrafyaya yayıldığı için maden açısından da hayli zengin kaynaklara sahipti. Fakat yeteri kadar araştırma yapılmadığından bu kaynaklar hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Zaman içinde yaşanan toprak kayıpları ve bazı maden ocaklarının rezervlerinin giderek tükenmesi gibi sebeplerden dolayı, maden ocaklarının sayı ve çeşidinde değişiklik olmuştur. Elimizde yeterli kaynağın bulunmamasından dolayı, Osmanlı topraklarında hangi tür ve miktarda maden bulunduğu hakkında kesin bir şey söylemek güç.
Buna rağmen madencilik tarihine dair çalışmaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Yeni araştırmalar neticesinde 1856 yılında Osmanlı madenleri ve bulundukları yerler hakkında bilgiler veren bir defter gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu defteri Osmanlı topraklarındaki madenlerin araştırılması için kurulan Ma’adin-i Hümâyûn Meclisi hazırlamış olup Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde İrâde Dahiliye Tasnifi bölümünde 356 kutu ve 23521 gömlek numaralarıyla kayıtlıdır.
Bu defterden edindiğimiz bilgilere göre 1856’dan önce Osmanlı’daki madenlerin çoğu emanet usulüyle devlet tarafından idare edilip işletilmekteydi. Osmanlı madencilik anlayışına göre yeni bir maden ocağı keşfedildiği zaman hemen faaliyete başlanmazdı. Bir miktar numune alınıp kalitesi ve üretime elverişli olup olmadığı araştırılırdı. Eğer maden yeterli kalite ve miktarda değilse, onu çıkartmak için harcanacak para ve iş gücünün ziyan edilmesi önlenirdi. Osmanlı madenciliğinde en çok yaşanılan sorun, ekonomik sıkıntılarla birlikte gelen sermaye yetersizliğiydi. Bazı maden ocakları, yeterli sermaye bulunamadığından dolayı işletilemiyordu. Devlet yöneticileri bu sorunu çözebilmek için maden ocaklarının işletmesini, devlet tarafından belirli kurallar dahilinde bazı kişi ya da şirketlere veriyordu. Eğer bunlar da ocağı işletmeyi sürdüremezse, haklarını bir başkasına devrediyorlardı. Madencilik sektöründeki bu ve benzeri sorunların aşabilmek için devlet 1861 yılında ilk defa bir maden nizamnâmesi düzenledi.