24 Mart 1949 tarihinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü başkanlığındaki Bakanlar Kurulu Ankara’da alelacele toplanıp İSRAİL DEVLETİNİN ‘DERHAL’ TANINMASINI KARARLAŞTIRIYORDU. Kararda neden ‘derhal’ kelimesinin kullanıldığını bilenler biliyordu elbette. Ya bilmeyenler? Anlatalım…
Belgesi Devlet Arşivleri’nde bulunan karar metni aynen şöyleydi: “İsrail devletinin derhal tanınması; Dışişleri Bakanlığının 24/3/1949 tarihli ve 35970/115 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulunun 24/3/1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır.” Altında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları bulunan karar metni ertesi gün gazetelerde de neşredilmiş, böylece Türkiye’nin bir süredir tereddütler yaşadığı İsrail politikası da netleşmiştir. Dışişleri Bakanlığı’nın istek yazısı ile kararın Bakanlar Kurulu’ndan çıkması aynı gün, şimşek hızıyla gerçekleşmişti.
Ne kadar gariptir ki, tam da Bakanlar Kurulu karanının imzalandığı gün İsrail’e karşı mücadele etmekte olan Araplara, bu arada Filistinlilere silah sattığı için Haliç’teki silah ve cephane fabrikasıyla beraber kendisi de havaya uçurulan iş adamı Nuri Killigil’in, nam-ı diğer Kafkasya İslam Ordusu kumandanı, Bakü Fatihi, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın (Azerbaycan’da ‘Nuru Paşa’ dediniz mi akan sular durur, bilesiniz) ve 27 işçisinin parçalanmış ve kömürleşmiş cesetlerinden ibaret nakıs cenazeleri Edirnekapı Şehitliği’nin bir köşesine sessiz sedasız defnedilmekteydi.
Ne var ki Nuri Killigil’in cenaze namazı Diyanet İşleri Başkanlığı’na yukarıdan yapılan siyasî baskılar yüzünden kılınamadı. Başında ünlü alim Ömer Nasuhi Bilmen’in bulunduğu İstanbul Müftülüğü vücudun büyük bir kısmı parçalanmış olduğu için cenaze namazının kılınmasının caiz olmadığına karar vermişti:
“İstanbul Müftülüğü, ceset parçası üzerine cenaze namazı kılınamayacağını bildirdi. Nuri Paşa ailesi, Sütlüce sahilinde bulunan ve Nuri Paşaya ait olduğu iddia edilen ceset parçası için cenaze merasimi yapamayacak” (Yeni Sabah, 23 Mart 1949).