Arap Denizi, Aden Körfezi ve Kızıldeniz ile çevrili olan Yemen, günümüz siyasî haritalarında Suudi Arabistan ile Umman arasında 527.968 kilometrekarelik büyüklükte bir ülkedir ve ayrıca Arap Yarımadası’nın güneybatısında yer alır. Tarihte Arap Yarımadası’nda en eski uygarlıklara ev sahipliği yapan verimli bir yer olması hasebiyle buraya “Mutlu Yemen” ismi verilmiştir. Türklerin Yemen tarihi ile buluşması Selçuklular devrine kadar geri götürülebilir. Selçuklulardan sonra da Yemen’de bir Türk hanedanlığı olan Resûlîlerin hâkimiyet kurması bu müşterek tarihin ilk dayanaklarını teşkil eder. Ancak gerçekte asıl ortak Türk-Yemen tarihi dört yüzyıl süren Osmanlı dönemidir.
Bu yazının başında hemen bir noktayı hatırlatmak gerekmektedir. Genellikle 1950’li yıllarda Arap ülkelerinde gelişen bir tarih yazımı anlayışı ile söz konusu Osmanlı asırları ikiye taksim edilmiş ve “Osmanlı’nın Yemen’deki birinci devresi (1516-1672) ve ikinci devresi (1872-1923)” gibi bir taksimat icat edilmiştir. Maalesef son yıllarda Türkiye’deki bazı tarihçiler de bu yaklaşımı benimsediler. Oysa bu tamamen yanlış bir taksim ve tarihî anlatımdır. Osmanlı idaresi ve hâkimiyeti Yemen’de, zaman zaman bazı bölgelerde kesintiye uğramışsa da, dört yüzyıl boyunca bir bütün olarak sürmüştür ve bu şekilde ele alınmalıdır. Bu mesele bu makalenin konusu olmamakla birlikte bir mukaddime olarak hatırlatılması zarurî görülmüştür.
Osmanlı Devleti, Arap coğrafyasına yöneldiğinde Yemen’in stratejik öneminin farkındadır. Buradaki istikrarsızlık ve o sırada Kızıldeniz’de ortaya çıkan Portekiz tehdidinin, ve bunun Haremeyn için ciddi bir tehlike oluşturduğunun da bilincindedir. Fetihten sonra Osmanlılar iç yazışmalarında Yemen’i daima Haremeyn’in kapısı olarak niteleyip orada bulunmalarının gerekçesini bu kapıyı koruyup kollamak olarak açıklamışlardır. Portekizlilerin Kanûnî döneminde Basra Körfezi ve Kızıldeniz’den uzaklaştırılmasıyla, Osmanlı Devleti hem Yemen’de hem de Basra Körfezi Lahsa’da, kurduğu beylerbeyliği idaresiyle fiilen bir buçuk asra yakın kaldı. Nitekim o tarihlerde Kanûnî’nin Aden’e yerleştirdiği toplar şimdi İngiltere’de sergilenmektedir.
Aradan geçen bir asırdan fazla zaman içinde Osmanlı Devleti’nin varlığı dış tehditleri ortadan kaldırdı. Böylece bölgede büyük masraflar ile asker bulundurmak anlamını yitirdi ve alınan rasyonel bir kararla Osmanlı, hem Yemen’deki ve hem de Lahsa’daki ağırlığını tahliye etmeye başladı. Yemen’den ilk tahliyesini 1644 yılında yapan Osmanlılar idareyi Osmanlı görevlileri ile birlikte Yemen’de Kâsimîlere; aynı şekilde Lahsa’da da 1672’de Benî Halid ailesine devrettiler. Hukukî olarak devletin kayıtlarında her iki coğrafya da 1672 yılına kadar beylerbeyliği olarak anıldı. Devletin askerî gücünü ve merkezden gönderilen mülkî idarecilerini geri çekmesi bölgeden ayrılmasını gerektirmedi. Bölge Hicaz Eyaleti’nin hinterlandı olarak hep gözetim altında kaldığı gibi, ahalisinin çoğunluğu da kendini Osmanlı hilafetinin tebaası olarak kabul etti.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…