Osmanlı Devleti’ni içine düştüğü buhrandan kurtarmak için birçok fikir gündeme gelmişti. Kimileri Batı’ya kalben ve bedenen benzemedikçe kurtuluşa eremeyeceğimizi iddia ediyor, kimileri çareyi İslam birliğinde arıyordu. Bunların içinde öyle bir grup vardı ki modern Türkiye Cumhuriyeti’ni vücuda getirecekti.
Zayıflayan Osmanlı Balkanlar, Afrika ve Ortadoğu’daki topraklarını kaybediyordu. Dünyadaki fikir hareketlerinden güç alan entelektüeller kurtuluş reçetesinin adını “milliyetçilik” olarak ilan ettiler. Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi isimlerin tarih sahnesine armağan ettiği “Türk milletçiliği”, imparatorluk menşeli bir toplum için hazmedilmesi pek de kolay olmayan bir düşünce yapısıydı. Üç kıtaya hükmeden ve onlarca farklı millete liderlik eden imparatorluk güçten düşmesine rağmen hâlâ Müslümanların hilafet merkeziydi ve Türklüğü ön plana çıkaracak bir fikir onları rencide edebilir, devlete küstürebilirdi. Ama ne zaman ki I. Dünya Savaşı’nın ve emperyalizmin etkisiyle kimi Arap aşiretleri de Osmanlı Devleti’ne bayrak açtılar, o zaman Türkçülüğün yayılma alanı ve destekçi sayısı arttı. Artık Osmanlı münevverlerinin bir kısmı da Batılı uluslardakiler gibi milliyete dayalı bir ayrıma gitmek istiyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti’ne giden süreçte bu fikir akımı etkilerini her alanda gösterecekti.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…