Kadim Türk yurdu “Deşt-i Kıpçak” coğrafyasında bulunan Kırım uzun yıllar boyunca çeşitli toplulukların buluşmalarına ev sahipliği yapmıştır. Bu buluşmalar Türk hâkimiyetinde sulh içinde gerçekleşirken, diğer milletlerin hâkimiyetinde ortaya dehşetengiz tablolar çıkmıştır.
2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar, Sovyet Rusya idaresindeki Kırım’ı işgal ettiler. Aryan ırkının üstün ırk olduğunu savunan Naziler daha savaş başlamadan yapmışlardı Kırım planlarını. Buna göre Kırım, “Tavrida” adıyla Ukrayna’nın bir parçası olacak, Ukrayna da doğrudan Nazilere bağlanacaktı. Almanya’nın Kırım’ı işgale başladığı 1941’in Aralık ayında Akmescid’in adı Gotenberg, Akyar’ın adı ise Theodorichthafen olarak değiştirildi.
Buna karşılık Sovyet Rusya’nın da bölgeyle ilgili planları vardı. 1941’in sonbaharında Kırım’da yaşayan bütün Türkleri, Ukraynalıları, daha doğrusu Rus olmayan insanları Sibirya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarına süreceklerdi. 2. Dünya Savaşı’ndan bir süre önce yapay açlığa, meşhur adıyla “Holodomor Soykırımı”na maruz kalan 4 milyona yakın Ukraynalı açlıktan can vermişti. İşgal başlayınca Nazilerden kaçan Kızıl Ordu birlikleri erzak depolarını ateşe verdiği için savaş başladığında Kırım’da da açlık baş gösterdi. Yıllarca Moskova’nın zulmü altında ezilen Kırım Türklerinin bir kısmı topraklarına gelen Almanları kurtarıcı gibi gördüler. Çünkü Kırımlılar için asıl düşman açlıktı.
Naziler ilk başta Kırımlıları özgür bıraktılar ancak Kırım’ın idaresinde Türklere değil Almanlar adına Ruslara vazife verdiler. Bu sırada Stalin deliye dönmüş vaziyettedir. Almanların işgal ettiği topraklarda yaşayan Sovyet vatandaşlarını vatan haini ilan eden Stalin’in öfkesinden en çok nasibini alan Kırımlılar olacaktı.
Bölgedeki Türkler iki ateş arasında kaldılar. Ne Nazilere ne de Kızıl Ordu birliklerine yaranabildiler. On binlerce Kırımlı erkek Sovyet ordularında savaşırken, Almanlar da Kırımlı gönüllülerden Kırım Türk Nefsî Müdafaa Taburları adıyla askerî birlikler kurdular. Bu taburlardaki “gönüllülük” esası elbette tetkike muhtaçtır. Kırımlıların bu taburlara sırf açlıktan ölmemek yahut Almanya’daki çalışma kamplarına gönderilmemek için katıldığını söyleyebiliriz. Diğer yandan, bu taburlar daha çok kırsal kesimde Sovyet yanlısı yani Moskova taraftarı partizanlara (çetelere) karşı savaşmıştır. Bunun yanında yol gösterme ve keşif gibi görevleri de vardı.
Türkiye’nin ciddi desteğiyle oluşturulan ve “Mavi Alay” olarak da bilinen Kırım Türk Nefsî Müdafaa Taburları’nın bu unvanı nasıl aldığı meçhuldür. Tabur subaylarının üniforma renklerinin koyu mavi olması ve Kırım Türklerinin bayrağında gök mavisinin bulunmasından hareketle bu ismi aldığı yönünde tahminler vardır. Belçika ve Alman ordularına ait üniformalar giyinen, 1. Dünya Savaşı’ndan kalma malzemelerle donatılan ve göğüslerinde “Bozkurt” simgesi taşıyan bu taburlar yüzünden Kırım Türkleri Moskova tarafından ihanetle ve katliam yapmakla suçlanmıştı. Düzenli milis gücü olarak da düşünebileceğimiz Mavi Alay’ı Nazilerin mağlup olmasından sonra hazin bir son beklemekteydi. İki yıl Nazilerin işgali altında kalan Kırım, 10 Nisan 1944’te tekrar Moskova’nın hâkimiyetine girdi. Çetin geçen Stalingrad muhaberesinden sonra Kırım’ı yeniden ele geçiren Kızıl Ordu birlikleri Kırım Türklerine karşı zulümlere kaldıkları yerden devam ettiler. Daha ilk günden binlerce Kırım Türkü katledildi. Savaş nedeniyle ara verilen “Kızıl Terör” hortlamıştı. Fakat bu seferki daha şiddetliydi. Nazilerle işbirliğinin faturası Stalin tarafından kesilmişti: İdam edileceklerdi. Yaklaşık bir ay sonra da korkunç sürgünün hazırlıkları başladı.
Mavi Alay askerleri her ne kadar Kızılordu birlikleri Nazileri mağlup etse de hayatta kalabilmek adına umutluydular. Görev aldıkları askerî birlikler Türkiye’nin resmî girişimleriyle oluşturulmuştu, bu da onlar için umut vaat eden bir durumdu. Bir şekilde Ankara onları kurtaracaktı.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…