Tarihe 93 Harbi olarak geçen Osmanlı-Rus Harbi’ndeki mağlubiyet Devlet-i Aliyye için ödenmesi oldukça zor maddi ve manevî bir fatura ile karşılaşmak demekti. Yaşanan meşum kayıplardan anlaşılan; yakın bir gelecekte, kâh harbin galibi Rusya’nın kâh “Osmanlı’yı korumak” klişesine sığınan Avrupalı güçlerin, hasta adam olarak gördükleri imparatorluğu emsali kayıplara uğratmak için zorlayacaklarıydı. Bu bahiste “maslahat” vakte/konjonktüre uymuş, henüz mağlubiyetin şokunu atlatamayan Osmanlı’nın Doğu’dan gelecek bir Rus saldırısına karşı oluşan emniyetsizliği, İngiltere’nin Kıbrıs’ı elde etme arzusu ile aynı aynı skalaya oturmuştu.
İngilizler Kıbrıs’ı ya işgal edecekler ya da Kars, Ardahan, Batum havalisinden gelmesi muhtemel bir Rus saldırısına karşı Osmanlı’yı korumak şartıyla Kıbrıs kendilerine tahsis edilecekti. Ayastefanos Muahedesi’nin (3 Mart 1878) ağır şartlarından kurtulmanın çaresini arayan Devlet-i Aliyye hem muahedeyi hafifletmek hem de Rusya’ya karşı yanına destek almak endişesiyle Kıbrıs’ın idaresini İngilizlere vermeyi kararlaştırmıştı. Her ne kadar Sultan II. Abdülhamid, İngilizlerin sözlerinde durmadıklarına ve Kıbrıs’ın idaresinin onlara verilmesinde çok mahzurlar bulunduğuna kani idiyse de1 işi havale ettiği Meclis-i Vükela’dan çıkan karar İngiltere ile tedafüî ittifak (müdafaa ittifakı) yapılması yönünde olmuştu (4 Haziran 1878).2 İttifak metninin3 tasdiki huzuruna gelen Sultan II. Abdülhamid, “Hukuk-ı şâhâneme asla halel gelmemek şartıyla muâhedenâmeyi tasdik ederim. 3 Temmuz [12]94 – Abdülhamid” yazarak, Kıbrıs’ın Osmanlı’ya aidiyeti hususunu garantiye almak istemişti. İngiliz Sefiri Sir Layard’dan ittifakı tasdik şartı olarak bu minvalde bir senet de alınmıştı.4 Kıbrıs’ın Osmanlı’ya aidiyetinin bir diğer veçhesi de vergi gelirleri, şer’î mahkemelerin idaresi vb. hususlarda Osmanlı’nın söz sahibi olmasıydı.
Cihan Harbi patlak verene kadar bu minvalde seyreden ahval, harbin başlaması ile birlikte yeniden civcivlenmişti. Muharip olduğu devletlerle yaptığı antlaşmaları fesheden Osmanlı için Kıbrıs “de facto” bir işgal ile karşı karşıyaydı. Üstelik harbin son demlerinde, Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile silah bırakan Devlet-i Aliyye için Kıbrıs’ı savunmak bir kenara, payitaht dahi artık tehlike altındaydı. Bu konjonktürde Millî Mücadele (1919-22), Osmanlı’nın tarih sahnesinden tasfiyesi (1 Kasım 1922) ve Cumhuriyet Türkiye’sine geçiş (29 Ekim 1923) vetiresi yaşanmış ve yakın tarihimizin en mühim antlaşmalarından olan Lozan Muahedesi imzalanmıştı (24 Temmuz 1923).