Kadızâdeli-Sivâsî çekişmesi 17. yüzyıl Osmanlı sosyal ve kültürel tarihinin en mühim hadiselerinden biri kabul edilir. Söz konusu çekişme Köprülü Mehmed Paşa (1656-61) ve büyük oğlu Fâzıl Ahmed Paşa’nın (1661-76) sadaret dönemlerinde de devam etmiştir. Vâiz Kadızâde Mehmed Efendi’nin (ö. 1635) “Kadızâdeliler” adı verilen taraftarları ile Halvetîliğin Şemsî koluna mensup Şeyh Abdülmecid Sivâsî Efendi’nin (ö. 1639) “Sivâsîler” olarak adlandırılan takipçi ve destekçileri arasında önceleri risâleler aracılığıyla başlayan dinî temelli tartışmalar giderek şiddetlenmiş ve siyasî-sosyal bir meseleye dönüşmüştür.
Hz. Muhammed (sas) döneminden sonra ortaya çıkan birtakım âdetleri bidat olarak nitelendirip reddeden Kadızâdeliler, dinî ve sosyal hayata dair birçok meselede toplum tarafından kabul görmüş uygulamalara da karşı çıkmışlardır. Ayrıca, o dönemde yaşanan idarî ve askerî başarısızlıkları devlet ricâlinin tarikat ehlini himâye etmesine hamlederek halkı galeyana getirmeye çalışmış, Şeyhülislâm Bahâî Efendi’den (ö. 1654) aldıkları fetva ve Sadrazam Melek Ahmed Paşa’dan (1650-51) aldıkları buyruldu sonrasında 1651’de Demirkapı yakınlarındaki Halvetî Tekkesi’ni basıp burada devrân eden dervişleri dağıtmışlardır.
Kadızâdeliler ve Sivâsîler arasındaki tartışmaların, merkezî idarenin zayıfladığı Sultan İbrahim’in saltanat döneminde (1640-48) ve IV. Mehmed’in (1648-87) tahtaki ilk yıllarında artarak devam ettiği görülür. 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşa’nın sadaretinin ilk günlerinde Fatih Camii’nde toplanan Kadızâdeliler, cuma namazı sonrasında naât okunurken ayaklanmış ve tekkeleri yıkmaya niyetlenmişlerdir. Söz konusu topluluğun, “Ümmet-i Muhammed olanlar yarın savaş aletleriyle gelsinler” diye ilanda bulunup cami cemaatini kışkırttığı haberini alan Sadrazam, durumu ilgili kişilerle istişare ettikten sonra bu işe ön ayak olanlardan Üstüvânî Mehmed Efendi’yi, Türk Ahmed’i ve Dîvâne Mustafa’yı Kıbrıs’a sürerek olayları yatıştırmıştır. Tecrübeli Paşa’nın Kadızâdeli liderlerinin katline dair Şeyhülislâm Hanefî Mehmed Efendi’den (ö. 1658) fetva ve IV. Mehmed’den ferman almasına rağmen bu kişileri Kıbrıs’a sürmekle yetinmiş olması, ihtiyatlı bir politika izlediğinin göstergesidir.
Beş yıllık sadareti döneminde devletin içinde bulunduğu malî krize çözüm bulabilmek için çeşitli “kemer sıkma” politikaları uygulayan Köprülü Mehmed Paşa, kendilerine “duâgû” adı verilen kişilerin vakıf ve gümrük gelirlerinden aldıkları tahsisatı azaltmış ve Mağribli Şeyh Salim örneğinde olduğu gibi bu politikasına karşı çıkan kişileri ağır biçimde cezalandırmıştır. Her cuma yapılan Divan toplantısından sonra mevâli ve müderrislerin sadrazamı Arz Odası’nda ziyaret etme âdetini lüzumsuz bulup kaldıran Köprülü Mehmed Paşa, Abaza Hasan Paşa’nın 1658’deki isyanına destek veren ve aralarında şeyh, müderris, kadı, seyyid ve şeriflerin de bulunduğu birçok kişiyi çok ağır cezalara çarptırmış; böylece hiçbir kişi veya grubu diğerine tercih etmediğini, kendisi için öncelikli olanın –Râşid Tarihi’nden nakille ifade etmek gerekirse- devletin ve saltanatın bekâsı olduğunu göstermiştir.