Kişi, olay ve düşünceleri anlamak yerine putlaştırmayı tercih eden bir toplum olarak, meselelerin gerçek mahiyetini öğrenmeyi çoğunlukla tercih etmeyiz. Köy Enstitüleri de toplumun bir kısmı için eleştirilemez, eleştirilmesi teklif dahi edilemez statüdeyken, bir kısmı için de bir dönemin olumsuzluklarının tek nedenidir. Köy Enstitüleri gerçeğini daha iyi anlamak için dönemin örneklerini incelemekte fayda olacaktır. Bu anlamda Köy Enstitülerinin simge ismi Fakir Baykurt’u ve onun Yılanların Öcü adlı romanını ele alacağız. Baykurt hem Köy Enstitüsü mezunu hem de ülkemiz edebiyatı için önemli bir isim. Köy Enstitülerinde okuduğu yıllara dair derlediği anı kitabı ve en önemli eseri olarak kabul edilen Yılanların Öcü romanı bu yazının ana sahası olacaktır.
Köy Enstitüsü savunucularının sürekli dillendirdikleri “Köy Enstitüleri çok partili hayata geçildiği için kapandı ve kapatan da karşı devrimci Demokrat Parti kadrolarıdır” söylemini Fakir Baykurt’un Unutulmaz Köy Enstitüleri kitabından bir alıntıyla izah edelim: “… Dünya inişli yokuşlu denir. Üçten dörde geçtik. Ankara’nın rüzgarları döndü. Yücel’i, Tonguç’u görevlerinden uzaklaştırdılar. Savaş bitti, bir başka savaş başladı sanki: Enstitülerde solculuk yapılıyormuş da, zararlı kitaplar okunuyormuş da, kız-erkek bir arada okumak Türk töresine aykırıymış da; Aaa! Kızlar önce ayrı sınıflara, sonra ayrı enstitülere. Anlaşılmaz sıkılıklar başladı. Müdürümüz değişti, öğretmenler ayıklandı. Sık sık dolaplar aranıyor, kitaplarımız alınıyor. Enstitüleri kuranlar kötüleniyor. Her derste komünizmin zararları anlatılıyor… Dergilerde şiirlerim, yazılarım çıktığı için en çok ben denetleniyorum. Ama ne yapıp yaptım, diplomayı canavarın ağzından kaptım. Anam saçını kınaladı, Akçaköy’ün içinde adak üleştirdik…” (Baykurt, Unutulmaz Köy Enstitüleri).
2. Cihan Harbi sonrası değişen siyaset anlayışıyla birlikte ülkemizde de Baykurt’un ifadesiyle rüzgâr dönmüş, Tek Parti rejimi son demlerini yaşamaya başlamıştır. 1946’da gerçekleşen hileli seçim sonrası CHP’nin hükümet kadrosundaki değişiklikle birlikte Hasan Âli Yücel’in yerine Millî Eğitim Bakanlığı’na Reşat Şemsettin Sirer getirilmiştir. Sirer, Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç ve arkadaşlarını tasfiye etmiş, hatta Köy Enstitülü eğitmenlere, geçimlerine katkı ve köylülere örnek olması için dağıtılan arazileri de geri almıştır.
Anlaşılacağı üzere dönemin CHP kadrosu tarafından Köy Enstitülerine o güne kadar verilen imtiyazlar birer birer geri alınmaktadır. Baykurt’un hatıralarında bahsettiği gibi bu kararları CHP yönetimine aldıran en önemli etkenlerden biri Kemalizm karşısında ciddi bir tehlike olarak görülen komünizmle mücadeledir. 1920’de Mustafa Suphi ve arkadaşlarının suikastı ile başlayıp, ardından yine M. Kemal’in emriyle 1923, 1925, 1927, 1929, 1933, 1944, 1945 ve 1947 tevkifatlarıyla komünizm avı devam ederken, Köy Enstitülerinin komünist yetiştirdiği iddiasının ve İsmail Hakkı Tonguç’un komünizme yakın olduğu dedikodularının CHP içinde de kabul görmesi, Köy Enstitülerinin tasfiye sürecini başlatmıştır. Nazım Hikmet’i hapishanelerde çürüten, Sabahattin Ali’yi katleden zihniyetin şimdi bu isimlere sahip çıkması örneğinde olduğu gibi, Köy Enstitülerini kapatma kararı alan ama bu kararı uygulayacak vakit bulamayanların bugün Köy Enstitülerine de sahip çıkmaları manidardır.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…