“(Osmanlıların) Sanayi Devrimi’ni yapmasına imkân yoktu. Çünkü Osmanlıların insana, ekonomiye, topluma, dünyaya bakışları kapitalistler gibi değildi. Batılıların kapitalizminde insanların ihtiyacı değil, ancak ekonominin ihtiyacı önemlidir. Birinci derecede herkes ekonominin emrinde çalışır.
Osmanlıların (hedefi) ise, insanlara yaşanabilir bir dünya sağlamaktı. Bu çok basit gibi görünüyor, aslında çok zordu. Bir kere verimlilik çok düşüktü. Osmanlı’nın hâkim olduğu dünya çok verimli toprakların bulunduğu bir alan değildi. Ancak kıt-kanaat yaşayabilirlerdi insanlar. O kıt-kanaat yaşamayı herkese yaymaya çalıştı Osmanlılar. Onun için birikim yapıp da, büyük sermaye biriktirip de ekonomiyi dönüştürme imkânları olamazdı. Avrupa’da da bu hiç kolay olmadı. Yani, kapitalizm -diyelim ki- 15. yüzyıldan itibaren benimsendi, gelişti. Ve ne yaptılar? Amerika’yı keşfettiler bir kere. Amerika’yı Batı’nın kolonisi olarak değerlendirdiler. Muazzam bir servet akışı oldu. Sonra, Asya’ya gittiler. Asya’nın iç ticaretine girdiler. Kapitalizmin zenginleşmesi 300 sene sürdü. Ondan sonra Sanayi Devrimi ancak olabildi. Yani, o kadar birikimden sonra… O birikimin muadili de geniş kitlelerin çok büyük ıstırap ve sefalet çekmeleriyle ancak mümkün oldu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi İstanbul’u, İzmir, Ankara gibi diğer şehirleri ziyaret eden Batılıların, -bunların hepsi Osmanlı dostu değil, hatta hiçbiri değildi- pek çoğunun dikkat ettiği şey, sokaklarda dilenci olmamasıydı. İzmir’e geliyorlar yok. İstanbul’da yok. Edirne’de yok… Çok hayret ediyorlar. Özellikle Londra ve Paris’ten gelenler… Çünkü Londra ve Paris 400-500 bin civarında nüfusa sahipti ve bu şehirlerde her 10 kişiden biri dilenciydi. Yani Londra’da 50 bin, Paris’te 50 bin dilenci sokaklarda dolaşıyordu. Ona alışmış olduklarından, Osmanlı şehirlerinde dilenci görmeyince çok şaşırdılar ve araştırdıklarında yoksulların ihtiyaçları karşılandığı için dinlenmeye gerek duymadıklarını gördüler. Osmanlılar bunu başardı.”
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…