Osmanlı modernleşmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Burada iki kavram var: Biri modernleşme, diğeri değişme. Toplumsal değişme Osmanlı’nın kuruluşundan hemen sonra başlamış, sonra da bizzat kendi içinden gelen güçlerle, baskılarla devam etmiştir. Çünkü toplumlar durmadan değişirler. Bu, Osmanlı için de böyledir, Avrupa için de. Önemli olan, değişmenin sebebi. Kim ve niçin değiştiriyor?
Osmanlı’da sosyal ve ekonomik değişme var dedik. Fatih’le yeni bir döneme giriliyor. Timar sisteminin yerleşmesi ve başka kanunlarla bu değişme belli bir yol takip eder. Ama Fatih ve Kanuni’nin kanunnameleri bir yerde yetersiz kalıyor. Çünkü toplum iç dinamiklerine göre değişince yeni kanunlar istiyor. Osmanlı’nın en büyük eksikliği, bu değişmelerin sebebini doğru dürüst tespit edememiş olması. Araştırmış mıdır? Araştırmıştır elbette. Mesela 17. yüzyılda devletin zayıflaması birçok risalenin yazılmasına sebep olmuştur.
Avrupa’ya, Avrupa’yı tanımak için giden Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimlerin 19. yüzyıldan önce gidenlerden farkı nedir?
19. yüzyıldan önce Avrupa’ya gidenler Avrupa’dan bir şey almadan dönmüşlerdir. Çünkü Osmanlı o zaman kendi benliğine güvenerek hareket ediyordu. Bu isimler ise Avrupa’yı taklit etmemiş, oradan ilham almış ve etkilenmişlerdir. Fakat kendi kültür, tarih ve devletlerinin de bilincindedirler. Neden? Çünkü bunlar Osmanlı orta sınıfının ilk temsilcileri. Osmanlı’da da yerel bir orta sınıf doğmaktadır. O halde ne oluyor? Osmanlı bilerek veya bilmeyerek kendine mahsus bir modernleşme meydana getiriyor. Fakat unutmayınız ki, burada Osmanlı ile Batı’yı birleştiren, bir yerde kapitalizmin doğurduğu bir orta sınıf var. Bu orta sınıfın kültürü, dini ayrıdır. Fakat çıkarları, düşünce tarzı birbirine yakındır. Bunun temeli menfaattir. Sonunda Osmanlı yavaş yavaş kendine mahsus bir modernleşme yolu arıyor. Bu yol II. Abdülhamid zamanında tartışılmaya başlanıyor. Ancak bu arada çok daha önemli bir şey oluyor: Yeni bir “millet” doğuyor. İşte bu “millet” bugünkü Türkiye’dir.
Yani Abdülhamid döneminde mi doğuyor Türkiye?
Daha evvel oluşmaya başlamıştır fakat ana şeklini Abdülhamid devrinde almıştır. Bir yandan dil, yavaş yavaş birinci derecede kimlik tayin etmeye başlıyor. Diğer taraftan din var. Osmanlı’da din her zaman önemli olmuştur. Devlet daima bir Müslüman ülke olarak kendini muhafaza etmiştir. Türkiye’nin meydana gelişini yeni tarihî ve sosyolojik kavramlarla incelememiz lazım. Çünkü bunlar bir bakıma Batı’nın etkisiyle oluşmuş hadiseler. Fakat Osmanlı daha başlangıçta kendine mahsus, tarihine, kimliğine, geleneğine uygun bir yol takip etmiş, Batı modernleşmesine esas olan bazı unsurları almamıştır. Biz o unsurlara ancak demokrasi devrinde kavuşabilmişizdir.