Pek bilinmez ama Sultan II. Abdülhamid, geçtiğimiz ay Suriye’ye karşı giriştiğimiz gibi İran’a karşı bir sınır ötesi operasyona girişmiş ve askerlerimize Doğu’ya doğru yürüyüş emrini vermişti. Bu pek az bilinen mesele hakkında önemli bir makale yazmış olan Sinan Kuneralp bu hadiseyi, Almanların meşhur Doğu’ya Yürüyüşü’ne (Drang Nach Osten) benzetmiştir. Şimdi bu ilginç olaya biraz daha yakından bakalım.
İran sınırında bir hesabımız yarım kalmıştı. 1736 yılında Avşar boyundan Nadir Şah’ın başında bulunduğu İran’la imzalamak zorunda kaldığımız antlaşma olsun, 1823 tarihli Erzurum Antlaşması olsun göstermiştir ki, her iki taraf için de 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’nda belirlenen hudutlardan ileri gidilemiyordu. Bu arada 1837’de bir savaşın eşiğine gelmiştik İran’la.
Ancak Rusya ve İngiltere’nin devreye girmesiyle önlenebilen bu sınır anlaşmazlığının giderilmesi işi bir komisyona havale edilmiş ve sonuçta 10 yıl sonra Muhammere’den Ağrı Dağı’na kadar 1.125 kilometre uzunluğundaki Osmanlı-İran sınırı üzerinde mutabakat sağlanmıştı. Rusya ve İngiltere de antlaşmaya kefil olmuşlardı.
Velhasıl, istemeye istemeye razı olmuşuz İran sınırının çizilmesine ama Osmanlı’nın içinde bir Azerbaycan ateşi yanık kalmıştır. Tebriz’dir tüten; Urmiye’dir, Selmas’tır, Evsal’dır. Sonraki antlaşmalar da tatmin etmez bir türlü devlet ricalini. Derken Kimyager Derviş Paşa (1817-78) adlı bir subay, sınır ötesindeki topraklarımızı belirleyen bir harita çizer ki, işte Sultan Abdülhamid basılmış olan bu harita üzerinde incelikli bir ameliyata girişecektir.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…