Rus saldırıları karşısında Osmanlı ordusu 1878’in ilk aylarında geri çekilmeye başlayınca, istila edilen Balkan topraklarında yaşayan halk da ilkin Osmanlı askerî birliklerinin olduğu bölgelere sığınmakta buldu çareyi. Birkaç parça eşyasını kağnıya dolduran alelacele yola düştü. Balkan Dağlarını aşmaya çalışanlar, Şumla-Varna bölgesine yönelenler, Sofya, Bosna, Üsküp, eski Zağra ve Filibe taraflarına gelen sığınmacılar oldu. Bu arada Rus orduları Balkanları süratle aşıp göçmenleri önü sıra kaçmaya zorluyor, hatta bazen göçmen kervanlarını da geride bırakarak ilerliyordu. Sığındıkları şehirlerin düşmesiyle, göçebe haline gelenlerin çoğu yeniden, daha güvenilir olacağını ümit ettikleri bölgelere doğru ilerlediler.
Savaş 1878 Mart’ında Ayastefanos Antlaşması’yla sonlandığında, göçmenler birkaç bölgede toplaşmışlardı. Şumla-Varna’da takriben 230 bin, Burgaz’da 20 bin, Rodop Dağları’nda 100 bin, Gümülcine’de 50 bin ve İstanbul’da 200 bin kadar insan yığılmıştı.
Savaş sonunda, belli başlı merkezlerde toplaşan mültecilerin yanı sıra, birçokları da Bulgaristan ve Batı Trakya’nın her yanına saçılmış bulunuyordu. On binlercesi, Osmanlı hükümeti tarafından tahliye edilerek, deniz yoluyla Anadolu, Kıbrıs ve Suriye’ye sevk edildiler. Geriye kalanlar kara yoluyla, İstanbul’dan geçerek Anadolu’ya ulaştılar. Bir kısmı tren yolu kenarlarında soğuktan donarak can verdi.
Rus ve Bulgarların katlettiğinden çok daha fazla mülteci de hastalıktan hayatını kaybetti. Mültecilerin istiflendiği yerlerde, tifo-tifüs ve sıklıkla çiçek hastalığı görülüyordu. Edirne’deki 45 bin mülteciden 16 bini tifoya yakalanmıştı ve her gün 100-120 kişi ölüyordu. İstanbul’a ulaşan yüz binlerce göçmen korkulacak kadar hastalıklıydı. Bâbıâli’nin ricasıyla duruma el koyan Avrupalı doktorlar, Nisan 1878’den başlayarak, 160 bin mültecinin İstanbul’a ulaştığını, bunların 60 bininin başka yerlere sevk edildiğini ve 18 bininin öldüğünü belirttiler. Ayasofya Camii’nde barınan 4 bin sığınmacı arasında her gün 25-30 ölüm vuku buluyordu.
Ateşkes imzalanmasından sonra, Ruslar kâğıt üzerinde, Türk mültecilerin eski köylerine yeniden yerleşmelerine razı geldiler. Ruslar tarafından resmen kabul edilen Berlin Kongresi’nin maddelerine göre, geri dönen mültecilere evleri, eşyaları ve tarlaları geri verilecek; kendilerine sataşılmayacaktı. Eski yerlerine dönen mülteciler, evlerini yerle bir edilmiş veya Bulgarların eline geçmiş halde buldular. Bu evlerin, sahiplerine geri verilmesi ümidi yoktu. Rusların, hiç değilse karınlarını doyuracağına dair garanti vermesine rağmen mülteciler açlığa terk edildiler. Bulgarlar genellikle, Türklerin ambarlarından aldıkları buğdayın çok azını bile, onları hasat etmiş fakat şimdi mülteci durumuna düşmüş olan bu insanlarla paylaşmadılar. Geri dönenler yiyeceksiz, barınaksız ve tarlasız kalmıştı. Akıbetleri hakkındaki raporların hemen hepsi de şu gibi sözlerle sonlanıyordu: “Hayatlarını sürdürebilenler Edirne’ye geri döndüler.” Yollarda ise Bulgar çetelerin hücumuna uğruyorlardı.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…