Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul eden I. Constantinus’un girişimiyle toplanan ve bu dine şimdilerdeki formunu kazandıran 325 tarihli İznik Konsili’nden sonra imparatorluğun başkentinde bir kilise yapılması beklenen bir gelişmeydi. Nitekim onun başlattığı mabet inşaatı, oğlu II. Constantius tarafından tamamlanacak ve Ayasofya ilk kimliğini bir bazilika olarak alacaktı. Hıristiyanların iç kavga ve isyanları sırasında defalarca yakılıp yıkılan ve tekrar yapılan Ayasofya’nın bu ilk kimliği hakkında İslam hukuku açısından bir yorum yapmaya gerek yok. Zira Hıristiyanlığı benimsemiş bir imparatorluk, kendi topraklarında egemenlik haklarına dayanarak dilediği tasarrufta bulunabilir. Bizi bu noktada asıl ilgilendiren mesele, Ayasofya Bazilikası’nın önce cami, sonra müze ve nihayet tekrar cami kimliklerini alması ve bunun fıkhî meşruiyetidir.
İslam hukukundaki yerleşik içtihada göre savaş yoluyla (anveten) ele geçen ülke, orayı fethedenin mülkü olur. Üzerindeki yapılarıyla birlikte topraklar, insanlar ve diğer canlılar ganimet sayılır. Ganimet hukukuna göre Müslüman devlet başkanı ülke topraklarını gazilere dağıtma ile asıl sahiplerinin elinde bırakıp onları vergiye bağlama seçeneklerinden birini tercih edebilir. Fetihten sonra ülke, Müslümanların mülkü haline geldiğine göre, bu mülkte diledikleri gibi tasarrufta bulunabilirler (Ebu Yûsuf, Kitabü’l-Harâc, Kahire 1396, s. 69; Mâverdî, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, Beyrut ts., s. 174).
İslam hukukundaki bu hüküm aslında Ahd-i Atik ve Cedid’de, yani Yahudi- Hıristiyan hukukunda (mesela bk. Tevrat, “Tesniye”, 20/10-18), Roma hukukunda (mesela bk. Zeliha B. Berk, Roma Hukuku’nda Mülkiyet Hakkının Kazanılması, İzmir 2012; Murat Aydoğdu, “Roma Hukukunda Toprak Sistemi ve Tarım Reformu Girişimleri”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22/3 (2016), s. 375-382), hatta günümüz Devletler Hukuku teorisinde de aynıyla var olan bir hükümdür. Savaşın galibi, ele geçirdiği ülkedeki her şeyin yeni sahibi olur. Nitekim Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın başlıca yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı, fetihle birlikte egemenliğin galip devletin eline geçeceğini ve onun bazı şartlarla ülkeye sahip olabileceğini ilan etmiştir (bk. Seha L. Meray, Devletler Hukukuna Giriş, Ankara 1965, I, 521; Şakir Berki, Devletler Umumi Hukuku, Ankara 1968, s. 75-76).
İşte Fatih Sultan Mehmed, Constantinopolis’in yeni sahibi olarak sadece İslam hukukunun değil, bilinen diğer büyük hukuk sistemlerinin de benimsediği hükümler doğrultusunda Ayasofya’yı camiye çevirmiştir. Sadece bu büyük mabet değil, mesela Pantokrator Manastırı Zeyrek Camii’ne, Saint Dominio Manastırı Arap (Galata) Camii’ne, St. Saviour Pantepoptes Kilisesi ise Eski İmaret Camii’ne dönüştürülmüştür.