İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethi bir insanlık ve medeniyet hamlesidir. Bu olay tarihte çok sayıda örneği olan bir şehrin alınması şeklinde açıklanması mümkün olaylardan biri olup çok daha derin anlamları olan bir dönüm noktasıdır.
İstanbul’un fethiyle Türkler dünyada bir cihan devletinin mensupları olarak algılanmıştır. Osmanlı Devleti ise İstanbul’u merkez edinerek yayıldığı üç kıtadaki topraklarında cihan devleti sorumluluğu ile tebasını oluşturan halkların temel haklarını adil yönetimi altında korumuştur.
Ayasofya Osmanlı Devleti zamanından itibaren Türk ve İslam dünyası ile bütünleşen bir mabet olmuştur. Ayasofya İstanbul’un ve İstanbul’a hükümran olmanın sembolüdür.
Ayasofya’nın tarihine baktığımızda başlıca 7 devirden söz etmemiz mümkündür:
- MÖ 660-MS 73’e kadar burada bir mabed vardı. Roma İmparatoru Septimus Severus zamanında, MS 195 yılında general Marius Maksimus tarafından şehir yıkılınca mabed de nasibini almıştır.
- Hıristiyanlaştırılmış Roma İmparatorluğu (MS 324-395) zamanında ilk Ayasofya’nın yapımına İmparator Konstantinos tarafından başlanmış, oğlu II. Konstantios tarafından tamamlanmıştır.
- İkinci Ayasofya, II. Theodosios (408- 450) tarafından yeniden inşa edildi. Bu yapıya ait bugün sadece kalıntıları mevcuttur.
- Asıl büyük Ayasofya 532-537 yılları arasında İmparator Justinianus tarafından inşa edilmiştir. Günümüze kadar gelen III. Ayasofya işte budur.
- Osmanlı hâkimiyetinde (1453-1923) Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi vasfını almıştır.
- 24 Kasım 1934’ten 10 Temmuz 2020’ye kadar müze olarak kullanılmıştır.
- 10 Temmuz 2020’de Danıştay’ın aldığı kararla 1934 Bakanlar Kurulu kararı iptal edilmiş ve aslî hüviyetine döndürülmüştür.