17. yüzyılda yaşamış Hollandalı ressam Caspar Netscher, Annenin Bakımı adlı tablosunda zengin bir kadını evinde çocuklarıyla birlikte tasvir eder. Lüks döşenmiş odanın merkezindeki anne elinde bir tarak tutmakta, önünde oturan oğlunun kafasında bit olup olmadığını kontrol etmektedir. Aynı yüzyıla ait tablolarda bu oldukça alışıldık bir temaydı ve hiç şüphesiz en ayrıcalıklılardan en zenginlere kadar çocuklar ve yetişkinler bit, saç sirkesi ve pirelerle doluydu.
Zengin kadife ve ipek örtüler altında bir yıl boyu yıkanmayan bedenler vardı. Monarkın günlük giyiminin titizlikle tasarlanmış bir törene dönüştüğü Fransız sarayında, aristokrat komşularına kokmamak için parfüm kullanılırdı. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth, “ihtiyacı olsun veya olmasın” ayda bir kez yıkanırdı. Ancak 17. yüzyıl çıtayı yükseltti. İnanılmaz derecede kirli bir yüzyıldı bu. Elizabeth’in halefi Kral I. James’in yalnızca parmaklarını yıkadığı bildirilmektedir. Fransa Kralı IV. Henri’nin (1553-1610) vücut kokusuda, oğlu XIII. Louis kadar kötüydü. Oğlu şöyle övünüyordu: “Babama çekmişim; koltuk altlarım kokuyor”.
16. yüzyıldan itibaren Ortaçağ’ın âdâb ve sağlıkla ilgili kılavuzlarında eller ve yüzün yıkanmasına vurgu yapılırken, bedenin yıkanmasına ilişkin talimatlara yer verilmediği görülür. Tarihçi Daniel Roche, 1500-1839 yılları arasında yayınlanan, civilités adı verilen 100 Fransız âdâb-ı muaşeret kılavuzunu araştırmış ve 18. yüzyıl ortalarına kadar yalnızca eller, yüz, baş ve saçların temizliğine ilişkin talimatların yer aldığını görmüştü. 1820 yılına kadar civilitésler buzdağının geri kalan kısmının (bedenin) banyo yapılarak temizleneceğinden söz etmez.
Fransız yazar Montaigne banyo yapmanın terk edilmesinden yakınıyor; bundan 16. yüzyılın sonunda kaybolup gitmiş bir âdet olarak söz ediyordu. “Genel olarak banyo yapmayı sağlıklı sayarım” diye yazmıştı, “ve bedenimizi her gün yıkama geleneğini yitirdiğimizden dolayı sağlığımızın gördüğü zararın hiç de az olmadığına inanıyorum. Ve bacaklarımız kabuk bağlamış, tenimizdeki gözeneklerimiz kirle tıkanmış olmaktan çok daha kötü bir şey düşünemiyorum”. Hâkim tıp otoriteleri özellikle tıkanmış gözeneklerin bedeni enfeksiyona karşı mühürlediğine dair Ortaçağ inancına sadık kalmaya devam ettiler. Oysa 17-18. yüzyıllarda tekrar tekrar yaşanan vebalar nedeniyle enfeksiyon bütün Avrupa’da tetikte bekliyordu. 1665 yılındaki Büyük Londra Vebası’nda 100 bin Londralı, 1710-11 veba salgınında Stockholm’un nüfusunun üçte biri hayatını kaybetti.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…