Türkiye Alevilerinin Türk kültür, gelenek ve göreneklerine en sadık ve en çok sahip çıkan grup olmasını nasıl açıklayabiliriz?
Öncelikle bu özelliğin Aleviliğin yapısıyla sıkı bağlantıları olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu, İslamı kavrayışla, daha genel söylemek gerekirse din olgusunun nasıl kavrandığıyla ilgili bir durum. İslam dini evrenseldir ve bütün ırk, ulus ve kültürlere açıktır. Buradan rahatlıkla şöyle bir sonucu çıkarabilirsiniz: Arap kültür ve gelenekleri yahut dilinin hiçbir ayrıcalık ve üstünlüğü yoktur. Dolayısıyla kendi kavminizin gelenek, görenek ve elbette en başta da dilini korumanız, geliştirmeniz bu hususta bir “sünnet” haline gelir. İlginç bir duruma işaret etmeden geçemeyeceğim: Anadolu’da pek çok Kürt-Alevi yahut Zaza-Alevi vatandaşımız yaşamakta ama neredeyse tamamı anadilleri kadar iyi bir şekilde Türkçe de konuşmaktadırlar. Aynı oran Sünnî-Kürt vatandaşlarımız için geçerli değildir mesela. Bu, Alevi deyişlerinin çok büyük oranda Türkçe oluşuyla yakından bağlantılı bir olgu…
İran’daki Aleviliğin Türkiye’ye etkisi günümüzde nasıl?
Alevilik Şiî ailesinin bir parçası. İran’daki On İki İmam Şiîliği, Şiîliğin kendisi değil, bir koludur. Nasıl ki Sünnîlik tek parçadan ibaret değilse ve pek çok kola, tarikata, meşrebe ayrılmışsa Şiîlik de böyle. On İki İmam Şiîliği, Zeydilik, Ahmedilik, İsmaililik ve kolları, Nusayrilik vs. İran’da “Ehl-i Hakk”lar gibi neredeyse tamamen bizim Aleviliğimizle örtüşen bir grup da var. İran Devrimi’nden sonra rejim uzun yıllar bu gruba son derece kötü davranmış, dışlamış, zaman zaman ağır baskılara maruz bırakmış. Devrimin doğurduğu atmosferde ve devrimi yayma çabaları içinde İran rejimi Şiîleştirmeyi umduğu Sünnîleri müttefik olarak görmüş ve oyununu onlar üzerinden kurmaya çalışmıştır. Bu durumda “bir avuç” görülen Alevilerin üzerine gitmekte sakınca görmediler. Seneler geçip de Sünnilerin Şiîleşmeyeceği ve devrime katılmayacağı görüldüğünde İran siyasetinde değişikliklere gitmiş ve yeni motto olarak “Biz önceliği şeriate verip Alevilere yaklaşmıştık, oysa bu yanlışmış, şimdi önceliğimiz Ehl-i Beyt aşkıdır” görüşü benimsenmiştir. Görüldüğü üzere bölgemizde din hala çok siyasî etki meselesine gelince, etkiler birden fazla değişkenle ortaya çıkar. Muhtemel etkiler Türkiye’nin kendi Alevilerine nasıl davrandığıyla yakından ilgili.
Aleviliğin siyasî görüşten çıkıp dinî inanışa yönelmesi nasıl olmuştur?
Aslında bu çok kısa bir sürede gerçekleşmiştir. Sıffin’de Kur’an yaprakları mızraklara bağlandığında ayrılık kaçınılmazdır. Benim kanaatim, İmam Ali (ra) ile Hz. Ebubekir (ra) arasında daha Ridde Savaşları sırasında ortaya çıkan fikir ayrılığı hem dinî, hem siyasî özellikte. Dinî ve siyasî yanlar eşzamanlıdır bile denilebilir.
Alevilik resmî mezhep olarak neden kabul edilmemiştir?
Bu hangi döneme baktığınızla ilgili. Fatımî Mısır’ına ve Kuzey Afrika’sına, Safevî İran’ına bakarsanız kabul edilmiştir. Tarihle ilgili bir genel kural söz konusu burada. Tarihi galipler yazar. Sonra devran döner, yeni galipler onu siler, kendi tarihlerini yazarlar. Bu devrevî anlayışların üzerine çıkmaya çalışmalıyız. Tabu gibi görünen şeyleri tarihçiler zorlamayacaksa kim zorlayacak?