Ayasofya hakkında süregelen tartışmalarda, Dünya’da ve ülkemizde her kesiminden insanlar esere farklı rol ve değerler biçtiler. Bu çeşitliliğin oluşmasının kuşkusuz farklı taraflar bakımından farklı gerekçeleri olabilir. Dinî açıdan bakıldığında Hristiyanlığın en büyük ibadethanelerinden biri olarak inşa edilen eser, Osmanlı döneminde camiye dönüştürülerek fethin sembolü haline gelmiştir. Fetihten sonra inşa edilen pek çok önemli selatin camilerine rağmen imparatorluğun protokol camii olma hüviyetini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Bu durum esere yüklenen siyasî rol ile belki de açıklanabilir.
Bu çerçevede toplumun bir kesimi, tıpkı ezan ve bayrak kavramlarında olduğu gibi, Ayasofya’ya ülkenin egemenlik haklarının temsili görevini yüklemiştir. Cumhuriyetin ilanında sonra 1934 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile müze olarak kullanılan esere toplumun bir başka kesimi farklı bir misyon yüklemiştir. Ayasofya’nın bu kadar farklı açıdan ele alınması sahip olduğu kültürel değerler ve diğer özelliklerle yakından ilişkilidir.
Nihayetinde eser insanlığın ortak mirası, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan kültür varlığı, koruma statüsüne sahip, mazbut bir vakfın hayrat nitelikli bir taşınmazıdır. Bugüne kadar yapılan tartışmalarda Ayasofya’nın statüsü dinî, siyasî vb. eksende ele alınmış, yapılan yorumlarda eserin cami, müze, hatta kilise olarak kullanılması gerektiğine dair yorumlar yapılmıştır.
Akademik çerçevede çeşitli platformlarda yaptığımız değerlendirmelerde konuya mülkiyet hakkı ve vakıf hukuku açısından yaklaşarak Ayasofya’nın tekrar cami olarak kullanılması gerektiğini, çeşitli hukukî gerekçelere dayanarak, vurguladık (Çoruhlu vd., 2016b). Bu sebeple Danıştay’ın aldığı Ayasofya kararı (Danıştay 10.Dairesi’nin E: 2016/16015 K: 2020/2595 KT:2/7/2020 kararı) sürpriz bir karar değildir. Nitekim mülkiyet ve vakıf yönleriyle benzer özelliklere sahip Trabzon Ayasofya Camii hakkında yapılan yargılama ve sonrasında 2019’da Kariye Camii hakkında verilen mahkeme kararları Ayasofya için ipucu niteliği taşımaktaydı. Bu makalede Ayasofya’nın cami olarak kullanılmasını gerektiren hukuki gerekçeler üzerinde durulacak, konu mülkiyet hakları çerçevesinde ve vakıf yönleriyle ele alınacaktır. Ancak öncelikle vakıf müsesesi hakkında bazı temel kavramları hatırlatmakta fayda bulunmaktadır.