Ahmed Şah Dürrânî tarafından kurulan Afganistan Devleti güçlü bir ordu teşkil etmiş, Hindistan içlerine düzenlenen çok sayıda askerî harekât bu sayede mümkün olabilmişti. Ahmed Şah 1773 yılında vefat ettiğinde, kendisinden sonra tahta geçen oğlu Timur Şah’a (1748-93) sınırları epeyce genişlemiş bir ülke bıraktı. Öyle ki, o dönemde Osmanlı’dan sonra en büyük yüzölçüme sahip ülke Afganistan’dı.
Timur Şah babasından emanet aldığı toprakları muhafaza etmiş olsa da genişleme adına bir ilerleme kaydedemedi. Dahası, artık Hindistan’da dizginleri ele almaya başlayan İngiltere, Afganistan’daki yönetim için de büyük bir tehdit olmaya başlamıştı. İngiltere’nin bölgeyle ilgili emperyal niyetleri, bunun için İran’da hüküm süren Kaçarlar’ı kullanması, ayrıca Çarlık Rusyası’nın kuvvetlenmesi, aynı şekilde Hindistan’daki Sihlerin bir güç unsuru olarak belirginleşmesi gibi birçok sebep, sonraki süreçte Afganistan’daki iktidarın zayıflamasına yol açacaktı.
Zaman Şah döneminde (1793-1801) dedesi Ahmed Şah Dürrânî’nin kazandığı topraklar bir bir elden çıkmaya başladı. Yaşanan askerî hezimetlere bağlı olarak gerçekleşen toprak kayıpları, beraberinde benzer bir problemi yaşayan Osmanlı’daki ihtiyacı gündeme getirmişti: Orduda modernleşme… Bu sebeple Dost Muhammed Han dönemi (1823-63) askerî modernleşmenin başlangıcı olmuş, elbette İngilizler de burada başat rolü oynamışlardı. Modern silahların alımından başka, bu dönem İngilizlerle içli dışlı bir münasebet sürecini de beraberinde getirdi. Hiç şüphesiz, bu reform hareketleri askeriye ile sınırlı kalmadı. Zira Osmanlı ülkesinde Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi tarafından tekfîr edilen Cemaleddîn-i Efgânî (1838-97), reformlarla alakalı fikirlerini, kendisine çok değer veren Afgan devlet adamlarına, özellikle de Dost Muhammed Han’ın oğlu Şer Ali Han’ın (1825-79) kulağına fısıldıyordu.
Güneye inme niyetinde olan Ruslar karşısında İngilizlere sarılmak Afganistan için kaçınılmazdı. Devlet merkezini güçlendirmek için gerekli olan modern bir ordu kurmak da İngilizlerin desteğiyle mümkün olabilmişti. Modern silahlarla mücehhez 60 bin neferlik ordu, tek tip üniforma ile arz-ı endâm etmişti. Mustafa Kemal’in 1928 yılında Türkiye’ye gelen Afganistan Kralı Emânullah Han ve eşi şerefine verdiği yemekte de ifade ettiği gibi, “tarihin ne garip tecellileri, dünya olaylarının ne mânalı tesadüfî benzerlikleri var”dı.
Afganistan’da yaşananlar daha önce Osmanlı’da da yaşanmış, bir nevi aynı neticeler İslâm dünyasının farklı yerlerinde, birbirine yakın tarihlerde ortaya çıkmıştı. Bu bakımdan Osmanlı’da II. Mahmud döneminde görmeye başladığımız siyasî, askerî ve ictimâî düzenlemelerle Afganistan’daki süreç, aynı sebeplerden neş’et etmişti. İki ülke farklı coğrafyalarda adeta birbirine paralel bir düzlemde ilerlemişti.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…