4 Soruda Rockefeller Vakfı’nın Türkiye’deki Beşeri Bilimler Mesaisi

Rockefeller Vakfının 1950 sonrasında pozitif/doğa bilimlerinden ziyade beşeri bilimlere önem vermesinin ve bu alanla ilgili yatırımlarının öne çıkmasının sebebi neydi?

2. Dünya Savaşı sonrasındaki yıkımın ardından ABD’de pozitif/doğa bilimlerinin fonksiyonu sorgulanırken, Rockefeller Vakfı içinde beşeri bilimlerin bilimler hiyerarşisindeki rolü üzerine yeniden düşünme fırsatı doğdu. “Doğa bilimlerinin insana nihai hediyesi evrensel yıkım mıdır?” sorusu karşısında, determinist akla karşı insanlığın zaferi telakkisi ağırlık kazanacak, 2. Dünya Savaşı’nın sebep olduğu yıkımdan kurtulmanın estetik ve ahlakî standartlarla mümkün olduğu inancı ağır basacaktı. Bu standartlar da beşeri bilimlerle sağlanabilirdi. Diğer deyişle, medeniyetin yıkımı hususunda potansiyel bir tehdit olabilecek teknik bilgideki ilerlemeleri değerlendirebilmek için gerekli araçlara beşeri bilimlerin sahip olduğu düşünülüyordu.

Yaygın kanaat, dünyanın geri kalanıyla daha iyi bağ kurmanın yolunun ABD’nin yurttaşlarına daha iyi yabancı dil eğitimi sunmasından ve daha fazla uluslararası eğilimli insan yetiştirmesinden geçtiğiydi. Bilhassa saha araştırmaları kültürlerarası anlayışı güçlendiren disiplinlerarası bir alan olarak ele alınıyor, önde gelen üniversitelerde saha araştırmalarına yönelik birimler kurma teşebbüsleri hız kazanıyordu. Bu noktada Rockefeller Vakfı Beşeri Bilimler Bölümü direktörü David Stevens ile halefi Charles Fahs’ın ciddi teşebbüsleriyle öne çıktıkları görülür.

ABD’de beşeri bilimlere yönelen rağbet ülke hudutlarıyla sınırlı kalmayacaktı. Beşeri bilimler araştırmalarının yurt dışında da canlandırılıp örgütlenmesi için harekete geçildi. Batı Avrupa dışındaki yabancı kültürlerin tanınması ve geliştirilmesi münasebetiyle planlanan hegemonik ilişkinin ağları bir anlamda beşeri bilimler üzerinden dokunmaya başlanıyordu.

Bilhassa tarih araştırmaları önemli rol oynayacaktı. Çünkü tarih sahası, bilgi külliyatından ziyade faaliyet teknikleri sunması açısından değerliydi. Vakıf destekleri belli bir bölgedeki tarih, coğrafya ve edebiyat çalışmalarını içerecek şekilde planlanmalıydı. Bu çerçevede genç beşeri bilimcilerin dikkatleri ABD’de en fazla ihmal edilmiş araştırma alanlarından olan Yakındoğu’ya yöneltildi. Ayrıca bu coğrafyada bireysel potansiyele ve kurumsal konuma sahip yetenekli sanatçı, tarihçi ve beşeri bilimcilere burs verilmesi kararlaştırıldı.

Bu teşebbüslerin öncüsü Rockefeller Vakfının 1950-60’larda beşeri bilimleri teşvik faaliyetlerinin, ABD ve Batı Avrupa harici topraklarda bireysel burslar vermek, çeşitli kuruluş ve yayınların finansmanını desteklemek şeklinde gerçekleştiğini görüyoruz. Bunlara gerekçe olarak da Türkiye’de yaşanan kültür devriminin Müslüman dünya için Batılılaşma modeli olarak görüldüğü, bu yüzden de bu tecrübenin anlaşılması gerektiği öne sürülmüştü. Fakat 1941 tarihli bir raporda asli hedefin bu kadar masum olmadığı dikkat çeker. Raporda ABD’nin Latin Amerika, Asya ve Avrupa ile ilişkilerini geliştirme hususundaki eksiklerine vurgu yapılmakta, Batı Avrupa dışındaki yabancı kültürleri anlama noktasındaki eksikliğin ABD’nin diplomatik varlığını ve dünya çapındaki ilişkilere katılımını zayıflattığı belirtilmektedir.

 

John Marshall’ın Toynbee’den ilham alan toplum mühendisliği projesi için neden Türkiye seçildi? Marshall’ın tasarısına göre proje Türkiye’de nasıl tatbik edilecekti?

Harvard mezunu John Marshall, Rockefeller Vakfı yetkilisi olarak 1948’deki ilk ziyaretinin ardından 1960’a kadar Türkiye’ye sık aralıklarla bir dizi ziyaret gerçekleştirerek toplumsal yapı ve dinamikler hakkında ayrıntılı keşif ve gözlem yapma fırsatı buldu. ABD’nin bölgeye nüfuzu için gerekli stratejileri tartıştığı raporunda Türkiye’de dinin sosyo-politik hayattaki yerine temas ederken, İslam’ın Yakındoğu toplumları için sadece bir din değil, bir hayat tarzı olduğunu kaydediyordu. Yakındoğu’da Batılılaşmanın başarıya ulaşması, İslam ile Batılılaşma arasındaki gerilimin nasıl dönüştürüleceğine bağlıydı.

Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…

Benzer konular