Dünya üzerinde Urduca diye bir dilin varlığından haberdar oluşum, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) okurken Latince sınavının yapılacağı amfiyi aradığım günlere rastlar. O günlerde fakültenin en gözde bölümlerinden birinde okumanın verdiği biraz da kibirle karışık hissiyatla, “Urduca diye dil mi olurmuş!” diye düşünmüştüm. Bunun üzerinden uzun yıllar geçmeden İsmet Özel’in, “Allah insanı iddiasından vurur” sözü tahakkuk etmiş ve Hint alt kıtası ile yolu kesişen hemen herkes gibi ben de kendimi Urduca öğrenmeye çalışırken bulmuştum. Peki, nasıl bir dildi bu Urduca? Kimler konuşuyordu ve önemi nereden geliyordu? Bu yazıda çoğumuzun belki de hayatında ilk defa duyduğu Urducanın tarihî gelişimi, alt kıta ve dünya Müslümanları açısından önemi üzerinde kısaca duracağız.
30 ciltlik New Cambridge History of India adlı çalışmanın genel editörlüğünü yapan Gordon Johnson, Hint Dünyası ismini taşıyan eserinin önsözünde şu itirafta bulunur: “Dünya nüfusunun beşte birini oluşturan ve çok zengin, çeşitli insan deneyimlerine ve tarihine sahne olmuş Hint alt kıtasını konu alan bu kitabın yazılması ve kotarılması neredeyse imkânsız bir iş oldu. Ayrıca çok uzun bir zaman sürecine yayılması ve çok geniş bir coğrafyayı kapsaması nedeniyle bir insanın kavrama kapasitesini oldukça aşıyor. Tümünün anlaşılabilmesi bir yana, konunun ancak çok küçük bir kısmı kavranabilir.”
Laboratuvar niteliğindeki Hint alt kıtasına hâkim olan çeşitlilik araştırmacılar açısından bir avantaj gibi görünse de Johnson’ın ifade ettiği hususlar dolayısıyla bazı zorlukları beraberinde getirmektedir. Alt kıtada etkisini yoğun şekilde hissettiren çeşitlilik ve bu çeşitliliğin yol açtığı zorluklar dil konusunda da kendisini gösterir. Öyle ki bölgede konuşulan dillerin sayısını 1600’e kadar çıkaranlar vardır. Bu yönüyle alt kıtayı “diller müzesi” olarak adlandıran bazı dilciler hiç de haksız sayılmazlar. Diğer taraftan, Hindistan ve Pakistan Müslümanlarının müşterek dili olan Urducanın isminin nereden geldiği, ne zaman nerede ve ne şekilde ortaya çıktığı, dünya üzerinde kaç milyon kişi tarafından konuşulduğu hususunda bir görüş birliğinden söz etmek mümkün değil. Bu ihtilaflara da değinerek Urducanın tarihî serencamını incelemeye başlayalım.