Varlığını modern döneme kadar devam ettiren nadir tarikatlardan biri var ki, kuruluş amacı hayli şaşırtıcı: Kudüslü Saint-Lazare Hospitalye Tarikatı, diğer adıyla Cüzzamlı Şövalyeler Tarikatı Haçlı seferleri esnasında Kudüs’ü ziyaret etmek isteyen Hıristiyan Katolik hacılardan cüzzam hastalığına yakalananların tedavisi için kurulmuştu. Bir şövalye tarikatı olması bakımından geleneksel tarikat yapılanmalarından ayrıldığının altını çizelim.
Adını Hz. İsa’nın gösterdiği bir mucizeden alır. Luka İncili’nde (17/11-19) 10 cüzzamlının Hz. İsa vasıtasıyla şifa bulduğundan bahsedilir. İyileşen cüzzamlılardan biri bu olaydan sonra Hz. İsa’ya inanarak kurtuluşa erer. Ortaçağ kaynaklarında bu kişiyle, Matta (26/6- 13) ve Markos (14/39) İncillerinde yer alan ve Hz. İsa’nın sevgili arkadaşı Bitinyalı Simon Lazare aynileştirilir. Yani Hz. İsa’nın dört gün önce vefat eden ve mucizevi olarak dirilttiği Lazare’ın, cüzzamlı iken şifa verdiği kişi olduğuna hükmedilir. Böylece Aziz (Saint) Lazare cüzzamlıların manevi koruyucusu haline gelir. Nitekim cüzzam hastalığına yakalananlara bu isimden türeyen ‘lazaretler’ denmektedir.
Tarikatın manevî kuruluş esasları Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde havarilerinin ayağını yıkayarak yaptığı vaaza ve bu vaazdaki merhamete dayandırılır. Tarikatın Hıristiyan kültüründe özellikle Hz. İsa’nın hayat hikâyesinin anlatıldığı İncillerde vurgulanan cüzzamlılara karşı merhamete vurgu yaptığı görülür. Cüzzam hastalığının Tanrı’nın cezası ve kırbacı olarak görüldüğü Ortaçağ’da tarikatın Hıristiyan kültüründeki bu hassasiyete dikkat çekmesi takdir toplamıştır. Özellikle hac yolcularına verilen bu hizmetin Avrupa’daki birçok zenginin merhamet duygularını kabarttığını söylemek mümkün. Hizmetleri duyuldukça bağışlar artmış, böylece tarikat beklentisinin üstünde bir gelire sahip olmuştur. Kutsal Roma imparatoru II. Frederick’in de tarikata büyük miktarda bağışta bulunduğu kaydedilir; ancak yardım edenlerin arasında Fransız krallarının daima ilk sırayı aldığını söyleyebiliriz.
Hangi yılda kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1142 yılına ait belgelerden yola çıkılarak 1140’ta kurulduğu kanaati yaygın. Kuruluşundan itibaren üyelerinin tamamı cüzzamlılardan oluşuyordu. Korkutucu görüntüleri ve hastalığın bulaşıcılığı yüzünden cüzzamlılar şehrin dışında yaşamak zorundaydılar. Haçlı seferlerine katılarak yollara düşen şövalyelerden bazıları bu hastalığa yakalanıp ordularından tecrit edilince kendilerini cüzzamlıların tedavisine adadılar. Yani cüzzamlı hastaların bakımıyla yine cüzzamlılar ilgileniyordu. Bu maksatla kurdukları hastaneye diğer tarikatlara mensup cüzzamlı şövalyelerin de katılmasıyla sayıları hızla arttı. Bir süre sonra cüzzam olmayanların da tarikata kabul edildiği kaydedilir.
Kudüslü Saint-Lazare Tarikatının kendisini hizmet etmekle yükümlü saydığı diğer bir grup da hac yolcularıydı. Kudüs’ü ziyaret etmek isteyen hacılardan bazıları uzun yolculuk esnasında cüzzama yakalanıyor, kafileden uzaklaştırılıp ölüme terk ediliyordu. Cüzzamlı Şövalyeler Tarikatı bu kimselerin bakımı ve tedavisini üstlendi. Kurdukları hastanelerde cüzzamlı keşişlerle bunların bakımını üstlenen sağlıklı keşişler ayrı yerlerde kalmaktaydı. Ayrıca tarikat üyelerinin, hastalığın topluma bulaşmaması için hastaneleri ve barındıkları yerleri şehirden uzak mekânlarda kurmaya özen gösterdikleri anlaşılıyor. 12. yüzyılda Tancredi Kulesi’nin yanında yer alan büyük yapı bunlardan biriydi. İçinde bir kilise, revaklı bir avlu, bir toplantı salonu, yemekhane ve hastalar için iki ayrı bir bölüm bulunuyordu.
Saint-Lazare Tarikatı Kudüs’te kurulduğu için Doğu Hıristiyanlarından Kudüs Rum-Melkit Patriği’ne bağlı idi. Bu sebeple nizamnamesinde keşişlerin uyacağı, dinî hayatı düzenleyen kurallar Aziz Basil’in tarikat kurallarına göre şekillenmişti. Ayrıca Papa IV. Aleksandr 1255’te tarikatı bu özellikleri nedeniyle kutsamış ve tarikat statüsünü onaylamıştır.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…