Her çağ kendi şartlarını taşısa ve dayatsa da, insan her dönemde ortak özelliklere sahip. Bu özellikler, insanı tarih içinde oluşmuş her olgu ve olayı bir tecrübe imkânı olarak görmeye ve ondan yararlanmaya sevk eder.
Kelam alimi Bâkıllânî, diplomat sıfatını Büveyhî Sultanı Fenâ Hüsrev Adudüddevle tarafından 370/981 tarihi civarında Bizans’ın başkenti İstanbul’a elçi olarak gönderilmesiyle kazanmıştı. Bu seyahatteki görevi Büveyhî Sultanı’nın mektubunu Bizans Kralına götürmek, esir olan Müslüman askerlerinin salıverilmesini sağlamak ve cevabî mektubu Sultan’a getirmekti.
Başarılı bir diplomat olduğunu da yaptığı görüşmeler ve elde ettiği kazanımlarla ispatlamıştı. Başarısında münazaracı kişiliğinin önemli bir payı olduğu kesindir. Kaynaklarda zikredilen Fî enne’r-Rûm leyse bi şey ve el-Mesâilü’l-Kostantiniyye adlı eserleri dikkate alınırsa bu münazaraları bizzat kayda geçirmişti. Bununla birlikte bu eserlerin günümüze ulaştığına dair bir bilgi veya ipucu bulunmuyor. Ancak Bâkıllânî’den bahseden kaynaklar bu eserlerinin içeriklerini büyük ölçüde günümüze aktarmışlardır.