Suriye’de Cemal Paşa’nın Kurmay Başkanı olarak görev yapan Ali Fuat Erden’in hatıralarında verdiği bilgiye göre, Çanakkale Cephesi’nde subay kayıplarının artması üzerine Cemal Paşa’nın Enver Paşa ile kurduğu iletişim sonrasında alınan kararla Suriye Cephesi’nde görev yapan 200 subay Çanakkale Cephesi’ne gönderilmişti. Bunlar arasında Arap milliyetçiliği konusunda oldukça aktif olan ve Suriye’de çıkabilecek bir isyanda yer alabileceklerinden şüphe duyulan 150 civarında Arap asıllı subay da vardı. Asıl gaye, gelecekte İngilizlerin ve Fransızların organizasyonuyla Suriye’de Osmanlı idaresine karşı çıkabilecek bu subayların bölgeden uzaklaştırılmasıydı. Çünkü iki devletin de bölgede aktif çalışmaları ve çok sayıda işbirlikçileri vardı. Konunun bu subaylara yönelik olduğunun belli olmaması için de aralarına 50 Türk subayı da konularak toplamda 200 subay Şam’dan Çanakkale Cephesi’ne gönderildi. Bu sırada İngiliz ajan Lawrence’ın ve Prens Faysal’ın bu subaylardan bazılarıyla daha sonra çıkacak olan Şerif Hüseyin isyanı için o dönemde görüştükleri istihbaratı alınmıştı.
O yıllarda Arap bağımsızlık hareketine büyük bir yakınlık ve ilgi duyan İzzet Derveze’nin hatıralarına göreyse Cemal Paşa, Süveyş Kanalı saldırısının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Kanal Harekâtı’nda yer alan Arap subay ve askerleri Çanakkale Cephesi’ne göndermiş, onların yerine Suriye’deki ordu birliklerine Türk subay ve askerlerini yerleştirmişti. Derveze’ye göre o dönemde Suriye’deki Osmanlı ordusunda kısa dönem yedek subay olarak askerlik yapan, üniversite mezunu, Arapçılık hareketine fiilen iştirak etmiş, Arap millî ruhu ile dolu yüzlerce Arap asıllı genç yedek subay vardı. Şam o dönemde bunların millî marşlarıyla inliyordu adeta. Cemal Paşa bunları Şam bölgesinin dışına göndererek dağıtmış, böylece bu dönemi sona erdirmişti. El-Ahd teşkilatının kurucularından Bağdatlı Cafer el-Askerî de Osmanlı ordusundaki milliyetçi Arap subaylar arasında ilk gizli ve ayrılıkçı faaliyetlerin, kurmaylık eğitimi için Osmanlı Devleti tarafından gönderildikleri Almanya’da, Alman istihbaratı tarafından başlatıldığını iddia eder. Ardından Balkan Savaşı sonrası Ekim 1913’te Enver Paşa ile Harbiye’de aynı sınıflarda okumuş, daha önce Balkanlarda Bulgar ayrılıkçılarla ölümüne mücadele etmiş, İttihatçı ve Teşkilat-ı Mahsusacı, Trablusgarp’ta gönüllü olarak Türk subaylarla birlikte İtalyanlara karşı savaşmış Çerkez asıllı Mısırlı Aziz Ali el-Mısrî3 öncülüğünde bu faaliyetler ilk kez İstanbul Beşiktaş’ta, bazı Arap subayların kiracı olarak kaldıkları bir evde başlatılmıştır. Sayıları oldukça az, daha çok Irak ve Suriye coğrafyasından gelmiş bir avuç genç Arap subayın kurduğu ayrılıkçı bir örgüttü bu. Gizlice oluşturulan “Hizbü’l-Ahd” adlı teşkilat adeta İttihat ve Terakki’nin ilk kurulurken kullandığı usulleri ve yemin şeklini kullanıyordu. O hareket içerisinde de yer almış bazı üyelerin yönlendirmesiyle birçok husus İttihat ve Terakki’den aynen kopya edilmişti.