Vatanseverlerin büyük mücadeleleri neticesinde nihayet hürriyet ilân edilecek, ülkeye özgürlük gelecekti! Artık koca imparatorluk halkın seçtiği Meclis-i Mebusan tarafından idare edilecek, ülke daha müreffeh olacaktı. Seçim Kanunu hazırlanıp yürürlüğe girmişti. Seçimler yapıldı ve Maraş’tan Beyazıtzâde Şükrü Paşa ile Millet-i Sadıka’dan Agop Hırlakyan vekil seçilerek sadaretin yolunu tuttu.
Hürriyetin gelişi ülke genelinde büyük bir sevinçle karşılandı. Çığlık atanların bir kısmı şuurlu, bir kısmı gafildi. O günleri bizzat yaşayan Osman Necati Erginöz Eğitimde 60 Yıl ve Anılar kitabında anlatıyor:
“Sıbyan Mektebi’nin 1. sınıfında idim. Hocalarımız akşam eve giderken tenbih ettiler: ‘Yıkanacaksınız, yarın temiz elbiseler giyip okula geleceksiniz’. Sabah erkenden heyecanla okula koştuk. Hocamız ‘Cülusa gidiyoruz’ dedi. Bu cülus da ne demekti şimdi? Kimsenin kimseye sorma hakkı yok tabii. Toplandık, ikişerli sıra olduk. Sokaklarda ‘Annem beni yetiştirdi, bu ellere yolladı’ diyerek yürüdük, hükümet konağına geldik. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Hükümet Konağı’nın önünde, memur sınıfı, ulema, ilçe yönetim kurulu üyeleri, kaymakamın odasının açıldığı geniş balkonda idiler. Herkeste bir sessizlik vardı. O sırada siyah elbiseli, kravatlı, dik yakalı biri kaymakamın arkasından ileri çıktı. Balkonun parmaklıklarına dayanarak, ‘Huzzar-ı kiram (saygıdeğer kişiler)’ dedi. Bozuk Türk şivesi ve Ermeni ağzıyla ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırdı. Biz de hep bir ağızdan ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırdık. Siyah elbiseli adam devam etti, ‘Padişahımız Efendimiz Meşrutiyeti lutfettiler. Özgür olduk, kurtulduk. Padişahım çok yaşa’ diye bağırarak, kan ter içinde sözlerini bitirdi. Arkasından bir hoca, muhteşem sarığı ve cübbesiyle öne çıktı. O da uzun Arapça dualar söyledi. Biz de bittiğini anlar anlamaz ‘Amin’ dedik. Sonra bize boyalı köpük şekerleri dağıttılar. Rüştiyeliler ilahiler söylediler, jandarmalar da birkaç kez havaya silah attılar. Kaledeki Ramazan topu da üç beş defa gürledi. Etrafta bir rahatlık seziliyordu. Bu rahatlık daha çok azınlıklarda gözlenebiliyordu.”
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…