Hilafet 3 Mart 1924’te kaldırıldı. KPSS sınavlarında dahi karşımıza çıkan sorulardan birinin cevabıdır bu. Takvimler 3 Mart 2004’ü gösterdiğinde laik Türkiye’nin idaresinde “İslamcılar” söz sahibiydi. Kemalist zihniyet bundan fena halde rahatsızdı. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin “Hilafet’in kaldırılışının 80. Yıldönümü” adıyla Ankara’da düzenlediği panel bu rahatsızlığın bir tezahürüydü. İşin ilginç tarafı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin neredeyse bütün komuta kademesiyle katıldığı panelin bir gövde gösterisine çevrilmesiydi.
4 Mart 2004 tarihli Sabah ve Hürriyet gazetelerine göre panele dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına dışındaki bütün komuta kademesi eşleriyle birlikte katılmıştı. Tribün şovuna dönüşen panelde salona giren komutanlar ayakta alkışlanıyor; kimileri “Dayan Denktaş, Türkiye seninle”, kimileri de “Hükümet istifa, Erdoğan Amerika’ya” sloganları atıyordu. Kapanışta ise “Ulusal Uyanış ve Birlikteliğe Çağrı” tebliği okunmuştu.
ADD Başkanı Av. Ertuğrul Kazancı, “Cumhuriyet Tehlikede” başlığını taşıyan açılış konuşmasını yaparken, “Cumhuriyet ve devrim tehlikededir. Ulusalcılar birleşiniz. Çözüm Kemalizmdir” ifadeleriyle maksadını açıklıyordu. Belli ki siyasî iktidarın Müslüman kimliğinden rahatsız olmuşlardı.
Diğer konuşmacılar da hükümeti Hilafet hasreti çekmekle suçladılar. İÜ Rektör Yardımcısı Nur Serter, “Hilafetin kaldırılmasına rağmen Türkiye’de şeriat özlemi duyan çevreler ne yazık ki 80 yıldır şeriat devleti kurma ütopyasını sürdürüyorlar. Siyasal İslamcılık adı altında bu işin teorisyenlerini yetiştirdiler. Kendi düşüncelerine göre eğitim veren okullarda beyinler yıkandı” diye rahatsızlığını dillendiriyordu.
Akdeniz Üniversitesi emekli öğretim üyesi Çetin Yetkin’in hedefinde de hükümet vardı: “Adım adım Hilafeti geri getirmeye çalışıyorlar. İslamcı bir iktidar Hıristiyan güçlerle el ele vermiş, işbirliği yapıyor. İktidar açısından bakıldığında kendi potansiyelini artırarak ülkeyi ters-yüz etmek durumu var.”
Hâlbuki ortada ne Hilafet getirme niyeti vardı, ne de buna dair bir emare. Devleti korkular üzerine inşa eden Kemalist zihniyet, kendisinden gayrı herkesi rejim düşmanı bellemişti. Şimdi de İslamî referanslarla hareket eden bir rejim düşmanı iktidardaydı(!). Câhil halk tehlikeyi fark edememiş ve onları seçmişti. Öyleyse darbe dâhil her teşebbüs meşruydu.
Lakin bütün çabalar beyhudeydi. Zira Sezai Karakoç’un dediği gibi “Göklerden gelen bir karar vardır”.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…