Dil ve alfabe sorunu Batılılaşma çabaları ile birlikte 19. yüzyıl ortalarında ortaya çıktı. Resmî yazışma dilinin sadeleştirilmesinden Türkçenin Arap ve Fars dillerinin etkisinden kurtarılmasına kadar birçok mesele uzun müddet tartışıldı.
İkinci Meşrutiyet’e kadar peyderpey devam eden hurufat tartışmaları bu dönemde “Arap harflerinin tamamen değiştirilmesi” yahut “Türkçeye uygun şekilde ıslah edilmesi” görüşleri etrafında şekilleniyordu. Arap harflerinin tamamen kaldırılıp Latin harflerine geçilmesini savunan grupta Hüseyin Cahit (Yalçın), Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Cenap Şehabettin gibi aydınlar yer alıyordu. Arap harflerinin kaldırılmasında dinen bir sakınca olmadığını vurguluyor, vakit kaybetmeksizin Latin harflerine geçilmesi gerektiğini belirtiyorlardı.
Tartışmalar üzerine Maarif Nezareti meseleye el atarak 1909’da İmla Komisyonu’nu kurdu. 1911’de Islahat-ı Huruf Cemiyeti, 1912’de Islahat-ı Huruf Encümeni gibi birimlerin hayata geçmesiyle 1912’de büyük ses getiren Islahat-ı Huruf Kongresi düzenlendi.
Türkçe kaleme alınacak metinlerde bütün kuralların Türkçeye göre yazılması gerektiğini savunan Enver Paşa bu sıralarda ilk hamleyi yaptı. Ordu içinde kullanılmak üzere “Hatt-ı Enveri” adlı bir yazı geliştirdi. Harflerin ayrı ayrı yazıldığı ve her harf için bir sesli harfin kullanıldığı bu yazı 1. Dünya Savaşı sırasında kullanılmaya başlandı. Çanakkale Muharebeleri sırasında yazılan mektuplarda kullanılarak meşrulaştırılmaya çalışılmış olsa da bazı tartışma ve tepkiler sonucunda terk edilmiştir.
1.Dünya Savaşı’ndan sonra hurufatın değiştirilmesi hususunda öyle ileri gidilmişti ki, bazı telgrafların Latin harfleriyle çekildiği bile görüldü. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde rastladığımız bu telgraflar, işgüzar diyebileceğimiz bir kesimin bütünüyle Latin harflerine geçmek isteğinin ve henüz Osmanlı Devleti döneminde harf değişikliğinin uygulamaya konulduğunu gösterir.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…