Sahtekârlık sahih bir şeyin yanlış üretimi demektir. Demek ki, ortada bir sahihlik var ve onun sahtesi var. Eğer bir doğru yoksa onun sahtesi de olmaz. Binaenaleyh öncelikle ontolojik olarak sahte ve sahtekârlığın yerini tespit etmek gerek. Dikkat edersiniz ki, tarihte de kaliteli olanın hep sahtesi yapılmıştır. Kaliteli olmayan bir şeyin sahtesi üretilmez. Tenekenin değil, altının taklidi vardır. Bunun için tedbirler alınır. Mesela İslam ticaret hukukunda sahte mal üretmenin cezası uzun uzun anlatılır.
Düşünce sahtekârlığında da, metâ sahtekârlığında da tedbirler var ama sahte fikir üretmenin cezası daha karmaşık bir durumdur ve nasıl tespit edileceği belirlenmelidir. Bu minvalde “mütenebbilik” denilen bir teşebbüs var. Buna dikkat çekelim: Mütenebbi, nebi değilken nebilik taslayana denir. Hz. Peygamber (sav) bi’sete başladığında birkaç sahte peygamber ortaya çıkmıştı. Mamafih Peygamberlerin, yani sahih çizgiyi takip edenlerin hiçbiri “Ben tebliğimden, peygamberliğimden vazgeçiyorum, zira peygamberlik yaparsam sahtekârlar doğacak” diyemezdi. İşin ruhuna aykırıydı. Binaenaleyh “o” doğrusunu vaz ettiği gibi akabinde de sahteleri türedi.
Bir din adamının uzun zamandır sürdürdüğü gizli ve aşikâr çalışmalarının gizli kısmında yatan, devleti tamamıyla ele geçirmek niyetinin 15 Temmuz 2016’da belirli mevkilerde olan yandaşlarını kullanarak antidemokratik bir darbeye yeltenme teşebbüsünü yaşadık. Bu darbe teşebbüsünün arka planını iyi analiz etmek gerekir. Allah’ın inayeti, evliyaullahın himmeti ve halkımızın mukavemetiyle bu badireyi atlattık, çok şükür! Lakin doğru analiz yapmazsak eğer, bundan ders almakta zaafa düşebiliriz. Ya da suçluyu yanlış yerde arayabiliriz. Biz yanlış yerde ararken suçlu kaçabilir. Şu an buna dair bazı emareler görüyorum. Enerjimiz başka yerlerde harcanıyor sanki.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…