Bilmem takip ediyor musunuz? Mustafa Kutlu haftada bir Yeni Şafak’ta yazıyor. Yazılar daha ziyade İstanbul üzerine. Ömrü 24 saat bile olmayan “gazete yazıları”ndan değil ama. Konularını aktüel hadiselerden alan, tarihî ve edebî referanslarla örülen deneme tadında metinler bunlar.
Kutlu’nun bu yazıları bana rahmetli üstadımız Ahmed Rasim’in Şehir Mektupları’nı hatırlatır hep. Bu geleneği Mustafa Kutlu’nun devam ettirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. (Zira Kutlu’nun İstanbul’la ilgili denemelerini topladığı bir başka kitabının adı da budur.)
Artık âdeti olduğu üzere yazar, her yıl Eylül ayında yeni bir hikâye kitabı ile bizleri sevindiriyor, hele arada bir de böyle deneme kitapları çıkınca nur üstüne nur oluyor.
Bir Demet İstanbul da bu tarz bir kitap. Günlerdir elimden düşmüyor. 25 yıllık bir zaman dilimine yayılan yazıları, bir nevi yakın dönem İstanbul’unun kısa tarihi gibi okumak mümkün.
Kitap, “Bir şehrin ruhu” başlıklı yazıyla açılıyor. Peki nedir bu ruh?
“Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotardıkları biricik oluşturur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini gösterir, bazan bir ağaç seçiminde. Meselâ İstanbul ve Bursa için Erguvan vazgeçilmemesi gereken bir ağaçtır. Şehrin Erguvan’a ihtiyacı vardır. Erguvan pembesinden arındırılmış bir Boğaziçi, baharda gelinini yitirmiş duvağa benzer.
Bir şehre ruhunu veren bazan o mıntıkada kaynayan bir su, (titizlikle korunmalı, asla şehir suyuna katılmamalıdır bu sular. Heyhat, pek çok şehrimizde yaşanmıştır bu facia), bazan sadece o bölgede pişirilen bir yemek, oynanan bir oyun, bir yapı tarzı, bir davranış, bir mezar, bir tepe, bir ziyaretgâh, bir mesiredir. Urfa’da Halilü’r-Rahman, Konya’da Mevlâna kadar Meram, Safranbolu’da evler, Erzurum’da Çifte Minare kadar eski çeşmelerden akan eski sulardır.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…