Niçin yalan söyleyelim? Aradığımız bir bilgi için önce internete başvuruyoruz. Kitapların kapağını açmaya üşeniyoruz ne zamandır… Yanlış anlaşılmak istemem. Elbette internetin sunduğu imkânlar inkâr edilemez. Gecenin bir vakti dünyanın öbür ucunda, bir üniversite kütüphanesindeki elyazmasını ziyaret edebiliyorsak ya da aradığımız bir makaleye hemen ulaşabiliyorsak bunu internete borçluyuz.
Madem öyle derdin ne? dediğinizi duyar gibiyim. Şu: İnternetteki bilgiyi güvenirlik testine tâbi tutmadan kullanmak. Ne idüğü belirsiz birkaç mısra ya da bir aforizmanın altına Hz. Mevlanâ, Necip Fazıl, Oğuz Atay, Nazım Hikmet, Tanpınar gibi “favlanacak” isimler yazılıp paylaşılıyor. Ondan sonra gel de çık işin içinden! “Necip Fazıl hayatında böyle bir mısra söylememiş”, “Oğuz Atay ömründe böyle bir cümle yazmamış” deseniz de faydası yok. Zira artık ok yaydan, paylaşım klavyeden çıkmıştır. Tutabilene aşk olsun.
Öyle de oldu.
Bir sabah uyandık. Mimar Koca Sinan ile Kanunî’nin kızı Mihrimah Sultan’ın birbirine âşık olduğunu öğrendik. Güllü kalpli videolar, gazetelerde haberler, blog yazıları, sosyal medyada paylaşımlar… aldı başını gitti. Bu “bilgi”den yola çıkarak romanlar bile yazıldı. Şükür ki, daha filmini çeken çıkmadı. Unutmadan, filmi çekilmedi belki ama olay, daha ileri bir boyuta taşındı: Amasya Belediyesi “Ferhat ile Şirin Âşıklar Müzesi” açmış ve Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem gibi efsane âşıkların arasına Sinan ile Mihrimah’ı da eklemiş.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…