Bazı kitaplar vardır, kıymetleri çok geç anlaşılır. Ne yayıncısı ne okuyucusu fark eder önemini. Malik Aksel’in İstanbul’un Ortası adlı kitabını her elime aldığımda bu duyguyu hissederim. Bereket versin, geçen yıllarda Aksel külliyatı, Beşir Ayvazoğlu tarafından derlenip toparlanarak, açıklayıcı notlar eşliğinde yayınlandı da, hem yazar hem de eserleri en azından hak ettiği değere kavuştu.
Eski İstanbul hayatını pek çok cephesiyle anlatan kitaba adını veren “İstanbul’un Ortası” başlıklı yazısında Aksel, okuyucularının dikkatini Şehzade Camii’nin Vefa’ya dönen köşesindeki somaki mermer sütuna çekiyor:
“Bu somaki sütun üzerinde görülen demirden bir mil onun kendi çevresinde döndüğünü gösterir. Halk bu sütunun İstanbul’un ortasına işaret olduğuna inanırdı.”
Peki bu sütun dünyanın ortasını (!) işaret etmek dışında başka bir işe yarıyor muydu?
Cevabını M. Şinasi Acar’ın Osmanlı’dan Bugüne Gözümüzden Kaçanlar’da buldum. Şehzade Camii’nin ana caddeye bakan avlu duvarının Dede Efendi Caddesi tarafındaki köşesinde bulunan bu silindirik taş, Eski İstanbul’da at arabalarının tekerlek millerinin bina köşesine çarparak zarar vermesini önlemek için yerleştirilmiş. İki yola cephe veren yapıların köşelerine yerleştirildiği için de “köşe taşı” olarak adlandırılmış. Üstelik tek örnek de değil bu. Yine Fatih’te Pekmezci sokağı ile Kânipaşa sokağının kesiştiği yerde ve Eskişehir Odunpazarı’nda iki adet köşe taşı bulunuyor.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…