Ahmet Hamdi Tanpınar, Darülfünun’un Edebiyat şubesinde öğrenciyken 1919 Kasım’ında bir gün Zeynep Hanım Konağı’nın koridorlarında elinde “gizlemeyi unuttuğu” bir kitap olduğu halde Yahya Kemal’le karşılaşır. Kitabı eline alan Kendi Gök Kubbemiz şairi, “gençliğinden bir şeylere bakar gibi” bakmış ve talebesine şu ikazda bulunmuştur:
“Güzel, ama sizin için daha erken. Klasikleri okuyun, sırasıyla okuyun. Ve her muharriri tekmil okuyun!”
Tanpınar, yıllar sonra kaleme aldığı Yahya Kemal monografisinde hocasının bu ikazını, onun yolunu kısaltma çabası olarak yorumlayacaktı.
D. Mehmet Doğan’ın “muhabbetle” imzalayıp gönderdiği Neden Klasiklerimiz Yok? adlı son kitabını elime alınca aklıma Tanpınar ile üstadının arasında geçen yukarıdaki hadise geldi.
Bugün de gençlere verilen nasihat aşağı yukarı aynı: “Önce klasikleri okuyun, sonra diğerlerini.” İyi ama hangi klasikleri? Ya da klasikler meselesinin Türkiye macerasına baktığımızda soruyu şöyle değiştirmemiz gerekiyor: Kimin klasikleri?
Klasikler mevzuu, Efendibabamız Ahmed Midhat Efendi’den beri, yani 100 yıldır entelektüel gündemimizde.
Bu arada bu bahiste hemen herkesin aklına ilk anda Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’in 1940’larda yaptığı klasiklerin neşri hamlesi gelecektir. Bu dönemde Yücel, büyük bir tercüme faaliyetiyle klasikleri Türkçeye kazandırmıştır. Ancak bu dizide tercüme edilen eserler hala tartışılıyor. Yapacağımız kısa bir muhasebe bize tartışmanın seyri hakkında bilgi verecektir.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…