Lisedeki okuma listemizde Tanpınar’ın Beş Şehir’i de vardı. Böylesine revnaklı bir üslupla ilk kez karşılaşıyordum ve büyülenmiştim âdeta. İtiraf edeyim, kitabı okurken çok da yorulmuştum. Fakat beni yoran kitaptaki yabancı (!) kelimeler değildi.
Asıl derdim hem Doğu, hem Batı dünyasına vâkıf, meseleleri tarihî bir derinlikle ele alan usta sanatkârın şehirleri anlatırken yaptığı atıflardı: Mitolojik hikâyeler ve kahramanlar, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı’ya ait kişi ve yer isimleri, onlarca mimarî eser… Onun kültür atlası öylesine zengindi ki, Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’a hep bu renkli atlasın sayfaları arasından bakmış ve bu zenginliği eserine yansıtmıştı.
Şükür ki, Dergâh Yayınları imdadımıza yetişti ve Beş Şehir’in notlandırılmış bir edisyonunu yayınladı. İlk baskısı 1946’da yapılan eser üzerinde Dergâh Yayınları’nın teklifiyle çalışmaya başlayan Osmanlı estetiği, kültür ve edebiyat tarihimize dair değerli araştırmalarıyla tanıdığımız Beşir Ayvazoğlu, hazırlık macerasını şöyle özetliyor: “Her okuyuşta ayrı bir tad aldığım bu eseri derin bir dikkatle yeniden okudum. Hem eserden genç kuşakların daha fazla yararlanabilmesi için açıklama notları hazırladım, hem de düzeltilmesi gereken bilgilere işaret ederek doğruları gösterdim.”
Burada hemen okuyucunun aklına gelen bir soruyu da cevaplıyor yazar:
“Notlarda işaret ettiğim bilgi hatalarının ve hafıza yanılmalarının eserin edebî kıymetine zerrece halel getirmediğini özellikle vurgulamak isterim.”